24 Ocak 2012 Salı

Ocak...

Ocak…

Ocak kış ayıdır, soğuktur, güneşi ısıtmaz, üşütür doğru…

Ama Ocak ayı sadece bir kış ayı değil, aynı zamanda sanki ocağımıza incir ağaçlarının dikildiği bir ay.

11 Ocak 1995, 19 Ocak 2007, 24 Ocak 1993.

Ömrümüzden eksilen her bir aydın kalem ile gülümüz her gün biraz daha soluyor. Yaşadığımız dünya, her geçen gün biraz daha barıştan yoksun, adaletten daha da uzak olmaya devam ediyor.

Söyleyecek daha çok sözleri vardı hepsinin,nicelerinin.

Destar Tiyatro’nun Disko 5 No’lu oyununda işkence gören bir insana şahit oldukça, Tiyatro Bulut’un Tetikçi oyununda eline silah tutuşturulan, vatan için yapacaksın denen o sessiz, konuşmayan çocuğu gördükçe, İstanbul Şehir Tiyatroları oyunu Rosenbergler Ölmemeli oyununda iki masum insanı savunan avukatın sözlerini duydukça, İstanbul DT’deki Sezuan’ın İyi İnsanı oyunundaki iyinin nasıl kötü kurbanı olduğuna tanık oldukça, bizler unutmayacağız, unutturmayacağız hep hatırlayacak, hatırladıkça da gülümüzü soldurmayacağız…

Disko 5 No’lu oyununda Mirza Metin’in söylediği gibi “insan, haklarıyla insandır”.

Sözün bittiği yer yok bizim için, sözümüz sanat var oldukça hiç bitmeyecek.

İnadına,her şeye rağmen…

Haklarımızla, umutlarımızla, oyunlarımızla, şiirlerimizle, kalabalıklarımızla, haykırışlarımızla güllerimiz solmayacak, daha fazla incir ağacı dikilmeyecek hayatımıza…!

13 Ocak 2012 Cuma

Alternatif Tiyatro Mekanları Treni İle Yolculuğa Çıkmaya Hazır Mısınız ?

İstanbul’un trafiği malum. Hepimizin işe, eve, okula giderken ömrünün çoğu nerdeyse yollarda geçiyor. Gideceğimiz yere göre kullandığımız toplu taşıma aracının türü de değişiyor. Hele ki bazı toplu taşıma araçlarına binmek ve de inmek için özel bir yetenek gerekiyor, bilmem hangisi olduğunu söylememe gerek var mı ? :))) Ama tüm bunların haricinde bir tanesi var ki ona bindiğiniz anda dünyanız değişiyor, stres dışarıda kalıyor. İndiğiniz her durakta mutlaka size hitap eden bir sanat mekanı ile karşılaşıyor ve illaki farklı bir şeye rastlıyorsunuz. Kimi zaman bir okuma tiyatrosu, kimi zaman film gösterimleri, kimi zaman dans gösterileri, kimi zaman özel performanslar, söyleşiler, dinletiler, atölyeler, sahnede cesur ve farklıyı arayan tiyatro ekipleri ve oyunları daha neler neler. Bazen aynı anda birkaç durakta inmek isteyebiliyorsunuz. Ancak duraklarda karşınıza çıkan etkinlikler dönüşümlü olarak zaten her sahnede olduğu için kaçırdım diye üzülmenize de pek gerek kalmıyor açıkcası.

Söz konusu araç 10 vagonlu Alternatif Tiyatro Mekanları Treni, şimdilik 10 durağı olan bu tren ile yolculuk etmek isterseniz yapmanız gereken tek şey birazdan sıralayacağım durakların yerlerini bilmek. Duraklar arasında da çok uzak bir mesafe yok. Bu trenin duraklarına ulaşım gerçekten çok kolay.

İlk durakta Mecidiyeköy’deki eski emniyet otoparkının arkasında bulunan Sahnehal var. 2. durak Harbiye’de Hilton Otel’inin karşısında köşedeki Akbank’ın sokağından inilerek gidilen Mekan Artı. Sonraki 8 durak zaten siz İstiklal’e adım attığınız anda sizi selamlamaya başlıyor. İstiklal’in sağında İmam Adnan Sokak’ta bulunan 3. durak Şermola Performans . 4. durak Rebul Eczanesi’nin üstündeki Cem Safran Sahnesi (Oyuncular Tiyatro Kahve) 5. durak yine aynı sırada bulunan Halep Pasajı’ndaki Maya Sahnesi. 6. durağa geldiğinizde artık Galatasaray’dasınız ve bu kez sizi karşılayan yine yolun sağında bulunan Bolulu Hasan Usta’nın üst katında yer alan Beyoğlu Terminal Sahnesi. 7.durağımız için Yapı Kredi Yayınları’nın bulunduğu köşeden aşağı Çukurcuma’ya inmeniz kafi çünkü Çıplak Ayaklar Stüdyosu tam da bu istikamette. 8. durağımız yine Tünel’e doğru giderken yolun sağında yer alan Barcelona Pastanesi’nin köşesinden dönünce soldaki ilk apartmanın ikinci katında bulunan İkincikat. 9. durak Tünel’e gelmeden soldaki Kumbaracı Yokuşu’nda bulunan Kumbaracı50 ve 10. yani son durağımız ise Asmalımescit Ensiz Sokak’ta bulunan Kara Kutu Tiyatro Sahnesi.

Alternatif Tiyatro Mekanları’nın bu devamlı kendini yenileyen, eğlendiren, içinde yaşamın ve dünyanın gerçeklerine başka açılardan da bakmanızı sağlayan treniyle tanışıp yolculuk etmek için lütfen acele edin, ayrıca inanıyorum ki zaman içinde bu duraklar artarak çoğalacak ve biz sürekli yepyeni yolculuklara çıkacağız.

Duraklardaki etkinliklerin güncel programlarına ulaşmak için her birinin resmi web sitesini yazıyorum, ayrıca bir web adresi daha var, o da yakında yayında olacak olan tüm mekanları kapsayan web sitesinin adresi.

Tren hareket etti bile, hadi al biletini ve sende katıl sahnedeki cümbüşe! :))

1.Durak :www.sahnehal.com
2.Durak :www.mekanarti.com
3.Durak :www.sermolaperformans.com
4.Durak :www.oyunculartiyatrokahve.com
5.Durak :www.mayasahnesi.com
6.Durak :www.istanbulimpro.com
7.Durak :www.ciplakayaklar.com
8.Durak :www.ikincikat.org
9.Durak :www.kumbaraci50.com
10.Durak :www.kara-kutu.com

Ve çok yakında www.istanbultiyatromekanlari.com














9 Ocak 2012 Pazartesi

Bernarda Alba'nın Pembe Mezarlık Olmak İsteyen Kızları . . .

AKM’nin önünde buluşmayalı meğer ne kadar uzun zaman olmuş. Sadece buluşmak mı, oyun izlemeyeli de çok uzun zaman oldu. Geçen hafta Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere Kampüsü’ne gitmek için arkadaşlarımla AKM’nin önünde servis beklerken, o görkemli ama boş binaya yine hasretle baktım. Orda izlediğim oyunları düşündüm. Çayhane, Yangın Duası, Ayaktakımı Arasında, Leanenin Güzellik Kraliçesi ve niceleri. AKM ile ilgili o kadar çok anım var ki, eminim sanatla biraz haşır neşir olan herkesin vardır. Mesela ben hayatımın ilk ve tek röportajını AKM gişesinin önünde vermiştim. Bir grup üniversite öğrencisinin okul projesiydi. Tiyatro eğitimi veren kurumlar, ücretler hakkında bir çalışma yapıyorlardı. İlk başta biraz çekinmiştim ama keyifli olmuştu.

Tüm bu düşünceler içindeyken servis geldi, bende AKM’ye ait anılarımla Tiyatro Oyunbaz’ın yeni oyunu Bernarda Alba’nın Evi’ni izlemek üzere servise bindim. Bu benim Bilgi Üniversitesi’nde ikinci oyun izleyişim. İlki de yine Tiyatro Oyunbaz’ın Peer Gnyt isimli oyunuydu. Üç saat süren müthiş bir performanstı, tüm ekip çok başarılıydı. Oyun bittiğinde ekip olarak ne kadar eğlendiklerini, aralarındaki uyumu, tiyatro yapma keyfini nasıl paylaştıklarına da şahit olmuştum. Oyunun kitapçığı da bence oyundan kalan önemli bir hatıra. Çok az ekip oyunları için böyle kitapçıklarla uğraşıyor.

Tiyatro Oyunbaz bana göre sahnede her zaman zor oyunlar oynamayı seviyor. Zor diyorum çünkü hepsi önemli klasikler. Ama onların bu klasik oyunları öyle bir yorumlayışı var ki. O zorluk sahnede profesyonel bir ekip işine dönüştüğünde sizde sıkılmadan kendinizi oyuna kaptırıp gidiyorsunuz.

Dün akşam izlediğim oyunda dul kalan Bernarda Alba’nın 8 yıl boyunca yas ilan edip, 5 kızının hayatını nasıl kararttığına tanık oldum, böyle söylüyorum çünkü oyunda sözkonusu olan Bernarda’nın eşi için ilan ettiği yası sanki sizde onlarla birlikte yaşıyorsunuz. Pencereden bakmak, dışarıdan gelen çalışan erkeklerin seslerini dinlemek, aşka duyulan özlem, her şey onları izlerken sizin içinde kıymetli oluyor. Derin nefes almak, özgürce yürümek, koşmak. Hayatın, yaşamanın, o küçük anların farkına varıyorsunuz.

Bernarda’nın ilk eşinden olan kızı Angustias (Angusyas) ile günün birinde evlenmek isteyen bir genç çıkınca bu kez kızlar arasında da çekişmeler başlıyor, herkes gece saatlerce süren pencere önündeki konuşmaları dinliyor, kıskançlıklar, gerilimler. Ve kızlardan biri de aynı kişiye aşık olunca olaylar daha da farklı bir boyut alıyor. Bu beş geçkin genç kızın arasında evde yaşayan bir de çatlak anane var. Onun derdi de evlenmek. Yasaklanan her şeyi yapmak isteyen, evdeki yaşayan ölülerin dilinden dökülemeyenleri dile getiren yarı akıllı yarı deli biri.
Dekor olarak kullanılan herkesin kendi elinde tuttuğu pencereler sanki herkesin kendi hapishanesini simgeliyordu. Pencereleri açsalar özgürlüğe kavuşacaklar, ama yapamıyorlar. Model'in Pembe Mezarlık şarkısında söylediği gibi aslında onların herbiri pembe düşler görmek için ölmek, pembe mezarlık olmak istiyor. Ancak anne öyle katı ki, onların yaşama hakkını ellerinden alıyor, buna ne kadar dayanabilirsiniz ki. Sonunda kızlardan biri özgür olmayı başarıyor, bu özgürlüğün bedelini ise annesi dahil, geride kalanlara çok ağır bir şekilde ödetiyor.

Yalnız oyunun final sahnesinin temposu, oyunun tamamına göre sanki biraz düşük kaldı gibi. Birinci perdenin ortalarında Bernarda’nın odasından kaçan, annesine odana git diye bağırdığı, ışık efektleriyle de güçlendirilen sahne benim oyunda en çok beğendiğim ve etkilendiğim sahnelerden biriydi ve ben finalde de böyle bir tadı aradım. Ama sonuç olarak başta Bernarda Alba, hizmetçi ve Angusyas olmak üzere tüm Oyunbaz ekibi sahnede yine çok iyiydi, yaptıkları her iş kesinlikle izlenmeye değer diye düşünüyorum, ekibin bu sezon devam eden bir diğer oyunu Ekmek Parası’da yakın zamanda göreceğim oyunlar arasında.

Tiyatro Oyunbaz ile tanışmak, oyunları ve güncel programlarıyla ilgili bilgi almak istiyorsanız www.tiyatrooyunbaz.com’a tıklamanız yeterli.
Sanatla, sağlıcakla, keyifli bir hafta dileğiyle.

3 Ocak 2012 Salı

"Ben senin getirdiğin ekmeğe aşığım..!" Tiyatroya "ÖLÜMÜNE" aşığım!

Her ne kadar yepyeni bir yılın günlerini yaşıyor olsak ta ben yine geçen sene izlediğim oyunlardan birini yazmak istiyorum. Geçen sene dediğime bakmayın, bahsedeceğim oyun, Kenterler Tiyatrosu’nun yeni oyunu “ Ölümüne” .
Ölümüne prömiyerini 22 Aralık’ta yaptı. Oyunun kadrosu da oldukça kalabalık.

Başrollerdeki Engin Hepileri, Güneş Sayın, Kadriye Kenter ve Bülent Şakrak’ın oyunculuklarına hayran kalmamak imkansız. Kadriye Kenter sahnede o kadar güzel küfür ediyor, öyle huysuz ama tatlı bir kadını oynuyor ki. Engin Hepileri’nin eşi rolündeki belki de sahnedeki en genç isim 1987 doğumlu Güneş Sayın’ın dokunaklı ses tonu, oyunculuğu, Bülent Şakrak’ın alıştığımız o fırlama, her rolün hakkını veren oyunculuğu müthiş. Engin Hepileri için artık pek bir şey söylenebileceğini sanmıyorum. Tabir yerindeyse döktürüyor.

Oyunun başlama sahnesi de gerçekten çok etkileyici, zifiri karanlıktasınız. Sahnedeki karanlığın içinde sizde kayboluyorsunuz ve sanki başroldeki gecenin bir vakti karnı acıktığı için uyanan, karnı acıktığı için sucuk yemek isteyen, bunun içinde eşini uyandıran o kişi aslında sizsiniz ve bu uyanış kaderinizi değiştiriyor. Yaşamınızın anlamsızlığı, hayata tutunma çabası, sevdiğiniz insanı onu mutlu etmek pahasına hayatınızdan çıkarmak, ölürseniz acaba değeriniz daha mı çok artacak, ölmek yaşamaktan daha mı iyi ve daha bir sürü sorular, hikayeler. Oyun boyunca hem şenlikli hem de hüzünlü bir hikaye denizinde sürüklenip duruyorsunuz.Tabi Barış Dinçel’in her zamanki gibi yaşayan dekorunu, oyunun müziklerini yapan Çiğdem Erken’i, oyunu tam da olması gerektiği gibi yalın ve gerçekçi bir şekilde sahneye koyan Mehmet Birkiye’yi de unutmamak gerek.Ayrıca sahnede saydığım isimlerin dışında kalan diğer oyuncularda bu izleyeceğiniz şenliğin önemli bir parçası.

Oyunun sonunda kazanan yine yaşamanın kendisi oluyor, oyunun içinde çok güzel cümleler var, ama benim için şu cümle her şeyi özetliyor aslında. Sevdiğimiz insana sıkıca sarılıp;

“Ben senin getirdiğin ekmeğe aşığım.” diyebiliyorsak ne mutlu bize.
Ve bende son olarak diyorum ki yaşamaya ve tiyatroya “ÖLÜMÜNE” aşığım.

Oyun Hakkında Ayrıntılı Bilgi ve Ocak Programı İçin


www.kentertiyatrosu.org

Yeni sene yeni oyunlar, yeni sahneler, yeni anılar, yeni başlangıçlar getirsin hepimize.
Aşkla, Sağlıcakla, Sanatla Kalın!