18 Ekim 2012 Perşembe

Yağmurun Durmasını Beklemeyin !

Hani tiyatro için hep insanı insana anlatma sanatı, yaşamın ta kendisi denir ya, bu doğru ama bana göre tiyatro, en çok unuttuklarımızı hatırlatan bir sanat.
Çünkü hiçbirimiz o koltuklara sahnede seyredeceklerimizin bizi ne zaman, nerden yakalayacağını bilmeden gidip oturuyoruz. Sonrası muamma…

Önce ışıklar sönüyor, sonra perde açılıyor. O perdenin ardında sahneden yansıyanlar, kimi zaman bizi uyuklatıyor, bitse de gitsem diyoruz, azap oluyor.
Kimi zaman da bitmesin, şimdi ne olacak deyip daha da bir gömüyor koltuklarımıza. Oyun bittiğinde bazen gözlerimizde hüznün iki damlası, bazen de yanaklarımızda neşenin tebessümü kalıyor.

İşte bir iki hafta önce seyretmiş olduğum İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun yeni sezon oyunlarından “Yağmur Durduğunda” oyununu seyrederken oyundaki bir replik beni tam da başta bahsettiğim gibi özlediğim, hatırladıkça da daha çok özlediğim birine ve bir arada olduğumuz zamanlarımıza götürdü.

Oyun, annesinden yıllarca babasının onları neden terk ettiğini öğrenemeyen, sonunda bu terk edişi tek başına çözmek için yola çıkan bir erkek çocuğunun hikayesiyle başlıyor, sonra bu hikayeler birbirine bağlı olaylarla ve zaman dilimleriyle sahnede yavaş yavaş canlanıyor. İlk perdede ipuçları verilen hikayelerin sürprizlerle dolu devamı ikinci perdede:)Oyunda yer alan genç oyuncular, en az ustalar kadar iyi. Kimse kimsenin önüne geçmiyor. Tabi burada yazmadan geçemeyeceğim bir oyuncu var ki o da Rüçhan Çalışkur. Kendisini her ne kadar geçen sezon Onca Yoksulluk Varken oyununda seyretmiş olsam da benim sahnede seyretmeyi sevdiğim Rüçhan Çalışkur, ona yıllar önce ilk vurulduğum yine İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarından biri olan ve benim dört kez seyrettiğim Leenane’nin Güzellik Kraliçesi tarzındaki oyunlar. Ve yine bir ismi daha yazmadan geçmemem gerekiyor. Oyunun aynı zamanda çevirisini de yapan 1985 doğumlu bir oyuncu Ezgi Yentürk. Öyle iç yakan, öyle sizi içine alan bir ses tonu var ki, oyunculuğundan etkilenmemek imkansız.

Oyundaki hikayeler her ne kadar baba ve oğul ilişkileri üzerinden gitse de oyunda ebeveyn, çocuk, aile kavramları üzerine çok güzel anlatımlar ve göndermeler var.
Kabul etmeliyiz ki zaman zaman anne ve babalarımıza tahammül edemiyoruz, ama aynı şeyler onlar içinde söz konusu değil mi? Oyunu seyrederken bu anlara hem çocukların, hem anne ve babaların tarafından da şahit oluyorsunuz.

Söz konusu repliğe gelince; Bu replik oyundaki karakterlerden birinin feryat şeklindeki “canım babam” repliğiydi. Bu feryadı duyunca uzun süredir “baba” kelimesini kullanmadığımı anımsadım. Kullanmıyordum çünkü beş yıldır bu sözü söyleyebileceğim kişi yani “canım babam” maalesef hayatta değil. Meğer ne çok özlemişim "baba" demeyi. Sadece demeyi değil elbette, o akşam sahnedeki her şey bana O’nu ne kadar özlediğimi hatırlattı aslında. Belki en çok traş olduktan sonra yanağını uzatarak benim “işte şimdi daha yakışıklı oldun” diyerek yanağından öpmemi beklemesini özledim, belki de benim için yılbaşı akşamında kalabalığa, yağmura aldırmadan sırf ben istiyorum diye İstiklal’e fotoğraf çekmeye götürmesini. Özledim işte…

Hayatta her şey bir anlık. Ertelenecek kadar ya da söylemeyi susacak kadar uzun değil hiçbir şey. Bir gün geliyor ve o kişi hayatınızda olmuyor. Özlüyorsunuz deli gibi…

Yaşadığımız hayat bize hep aynı şeyi fısıldıyor, erteleme,vazgeçme ve hep umut et.
Bende diyorum ki; Sevdiklerinizle bir arada olmak için o son anı yani yağmurun durmasını, güneşin açmasını beklemeyin.

Böyle bir an yok, hiçbir zamanda olmayacak. Çünkü yağmur hep yağacak, ama önemli olan özleyeceğiniz o son ana kadar, o yağmurun altında kiminle ya da kimlerle birlikte ıslandığınız.

Sevgi taneleriyle sırılsıklam olmanız dileğiyle:)







Herkesin batış şekli, yok oluşu farklı...

Ve işte hikayem yeniden başlıyor, beni çıldırtan arzular yine etrafımda dönmeye başladı. Sürekli şehvete, eğlenceye doğru tahrik ediliyorum. Kuduruyorum mu ne ?

İç ve dış sarsıntıların dinmesini bekliyorsun, ama bu kez durum hiç kolay değil .
Bir olaya dahil oluyorsun, sonra olayla birlikte insanlara, daha başka insanlara ve çevrelere. Giderek çoğalıyorsun bir çok şeye, ama bir o kadar da kaybediyorsun kendinden, neyin varsa alıyorlar, yerine kendi bencilliklerini, pisliklerini bulaştırıyorlar, çekiyorlar o batağa doğru.

Direniyorsun çünkü istediğin bu değil, yeteri kadar mikrop tanıdın zaten, artık beyazı huzuru istiyorsun. Yaşamana izin yok asla. Hep başkaları senden öncelikli, onlar her şey de en iyi sen en bilgisiz, cahil olansın. Ama direnmemek yok asla, mücadeleden vazgeçiş yok senin hayatında. Farkında olmadıkları bir şey var etrafındakilerin, kendileri seni batağa çekmeye çalışırken, aslında kendi mezarlarına doğru giden yolu kısaltıyorlar. Onlarda böyle tatmin ediliyorlar ama sonuç olarak herkesin batış şekli, yok oluşu farklı, bu farkı da elde etmek senin elinde dostum..

2001'den Karalamalar




Hiçliğe Açılan Pencerenin Önündeyim...

Özgürlüğe,

Boşluğa,

Hiçliğe açılan pencerenin önündeyim, düşünüyor ve düşlüyorum…

Bir kelebek kadar özgür, okyanuslar kadar sonsuz olmak istiyorum..

Yeryüzüne bir daha konmamacasına uçmak, uçmak, uçmak ve seninle yok olmak..

Dünya üzerinde senin ve benim için yaşanacak bir yer kaldı mı bilmiyorum ama

SENİNLE ARAMAYI ÇOK İSTERDİM..

17/06/2004 – SAAT : 18.31


2 Ekim 2012 Salı

Tiyatro İstanbul İle "İsim Şehir Hayvan" Oynamaya Hazır Mısınız ?

Yazarıyla, yönetmeniyle birlikte ve tabi ki akreplerin en özeliyle sezon açmanın da keyfi bir başka oluyormuş canım:)

Yılmaz Özdil'in kalemi, Metin Serezli'nin dinamik rejisi, Nusret Çetinel, Hülya Gülşen başta olmak üzere magazinsel olmayan gerçek oyuncularıyla "İsim Şehir Hayvan" baştan sona muhteşem bir oyun. Sabri Özmener'in performansını ise dile getirecek söz bulamıyorum.

Sahnede güldüğümüz her şeyin gerçek olması ise işin aslında en acıklı tarafı. Bu oyundan sonra şunu çok net söyleyebilirim ki ülke olarak "metrobüsten geldik metrobüse gidiyoruz". Ben ne demek mi istiyorum, hangi oyundan mı bahsediyorum tabi ki Tiyatro İstanbul'un yeni sezon oyunu "İsim Şehir Hayvan" dan bahsediyorum. Lütfen bir an önce gidin, seyredin ve sizde bu "Çılgın Proje"ye dahil olun!!

Yılmaz Özdil'in Oyun İle İlgili 30/09/2012 ' de Yazdığı Yazı


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21587497.asp?utm_source=hurriyet&utm_medium=yazarlar&utm_campaign=yazarsonyazi


Program ve Ayrıntılı Bilgi İçin


Ayrıntılı Bilgi İçin : www.tiyatroistanbul.com




1 Ekim 2012 Pazartesi

Mevsimlerin En Güzeli "Tiyatro Mevsimi" :))

İşte yine en sevdiğim mevsim geldi çattı; Tiyatro mevsimi. Bu mevsim aslında amatöründen, profesyoneline, özelinden alternatifine, şehrine, devletine kadar birçok sahne, ekip, oyuncu, sanatçı için yeni başlangıçların, yeni telaşların mevsimi.

Tabi aynı heyecan biz seyirciler içinde geçerli. Bizler de hem alkışlayacağımız yeni oyunları, hem de geçen sezondan beğenip bir kez daha görmek istediğimiz oyunları yeniden seyretmek, her şeye rağmen sahnede öğrenip, sahnede umutlanmak, yeni anılar biriktirmek için sabırsızız.

Bu sezon diğer sezonlara göre daha başka türlü geçeceğe benzer. Sanki oyuncu arkadaşlarım, usta sanatçı dostlarım daha bir başka çıkacak sahneye. Söyleyecek sözleri öyle birikti ve birikiyor ki. Artık sadece sahne de yetmeyecek onlara, bize.
Bir süredir bir araya gelerek yaptığımız gibi mekanlara sığmayıp sokaklara taşmaya, farklının, yeninin özgür sanatın ışığını takip ederek karanlıkta kalmamaya hep birlikte devam edeceğiz.

Benim inancım bu doğrultuda. Tiyatro sahnelerinin tek bir sahibi var o da tiyatro sanatçıları ve tiyatro sanatçısının yanında her zaman olması gereken de tek bir şey var o da seyirci.

Elimden geldiğince küçük büyük demeden tiyatro için kışkırttığım herkesten tek bir ricam var, bu sezon kendinize, sevdiklerinize bir iyilik yapın. Bu sezon yeni sahneler, yeni mekanlar, yeni oyunlar keşfedin. Sosyal medyayı boş kullanmak yerine biraz da nerede ne var, ne seyretmeli, okumalı, dinlemeli bunları öğrenmek için kullanın.

Mesela hafta sonları çocuklarınızı okuma atölyelerine götürün, birlikte oyun seyredin. Oyuncak Müzesi’nde zaman geçirin, imkanlarınız doğrultusunda “zaman” ayırın ve hayatı “yaşa”yın! Sanatın ışığı sizi nereye götürürse siz de oraya gidin!
Tiyatro aşkı gerçekten başka, bambaşka. Her sezon yineliyorum, hep yineleyeceğim. Tiyatronun sebep olduğu her şeyi çok ama çok seviyorum. Edindiğim dostlar, yüzünü görmeden yardım ettiğim, bir şekilde tiyatroya gitmesine sebep olduğum herkes bunlar benim mutluluk kaynağım. Mutlu etmeyi seviyorum. Gerek Facebook grubumla, gerek blog sayfamla ve Twitter hesabımda sanata, gündeme ait ne varsa paylaşmaya bu sezonda devam edeceğimden şüpheniz olmasın.

Yeni sezonun bu ilk gününde tüm tiyatro delilerine, sanatçı dostlarıma muhteşem alkışlı, verimli bir sezon diliyorum.
Aşkla, sağlıcakla, en önemlisi sanatla kalın !

Bir Tiyatro Delisi’nden Sevgilerle!


Twitter

https://twitter.com/tiyatrodelisi

Blog Sayfam

http://birtiyatrodelisi.blogspot.com/

Tiyatro Sahnelerinde Ne, Nerede, Ne Zaman Facebook Grubu


https://www.facebook.com/groups/50768405027/