Yıl 1995.
Yer Fatih Reşat Nuri Sahnesi, oyunun adı Montserrat "Bir Umut İçin".
Tiyatroda ilk seyrettiğim oyunun üzerinden tam 20 yıl geçmiş. Geçen bu 20 yılda nice unutulmaz oyunlar alkışladım, tiyatro günlüğüme çok özel imzalar, notlar sığdırdım, çok güzel dostlar, anılar biriktirdim ve ne mutlu bana ki hala da biriktirmeye devam ediyorum.
Çünkü tiyatro bitmeyen bir aşk, çünkü tiyatro hayata karşı direniş, çünkü tiyatro ışığı asla söndürülemeyecek bir umut benim için.
Özetle tiyatronun sebep olduğu her şeyi hep çok sevdim ve seveceğim.
Ve bu nedenledir ki ha doğum günüm, ha Dünya Tiyatro Günü o derece özel ve güzel bir gündür bugün;)
Tiyatro aşkınaaaaa! Tiyatro, seni sevmek aşkların en güzeli...
Gönlü tiyatro sevdasıyla dolu tüm tiyatro delilerinin günü kutlu olsun!
Yaşasın tiyatro! Yaşasın özgür sanat!
Bir Tiyatro Delisi'nden Sevgilerle;)
ღღ
27 Mart 2015 Cuma
31 Aralık 2014 Çarşamba
İçinde Vicdanın, Sanatın, Sevdanın Eksik Olmadığı Muhteşem Bir Yıl Olsun:)
Kimsenin kimseyi düşüncesinden, dilinden, dininden yargılamadığı, kızlı erkekli gönlümüzce kahkahalar atabildiğimiz, toplu taşımalarında daha az cinnet geçirdiğimiz, tüm dayatmalarına rağmen hayata umutla bakabildiğimiz, içinde vicdanın, sanatın, sevdanın eksik olmadığı muhteşem bir yıl olsun:)
Samuel Beckett ne de güzel söylemiş "Herkes deli doğar, bazıları deli kalır" diye;)
O halde yeni yılda da hep kırmızı, hep leyla, hep deli kalmak dileğiyle:)) ღღ
Leyla Bir Tiyatro Delisi'nden Sevgilerle!
ღღღ ●•٠·˙ [̲̅A̲̅][̲̅Ş̲̅][̲̅K̲̅]
Samuel Beckett ne de güzel söylemiş "Herkes deli doğar, bazıları deli kalır" diye;)
O halde yeni yılda da hep kırmızı, hep leyla, hep deli kalmak dileğiyle:)) ღღ
Leyla Bir Tiyatro Delisi'nden Sevgilerle!
ღღღ ●•٠·˙ [̲̅A̲̅][̲̅Ş̲̅][̲̅K̲̅]
1 Ekim 2014 Çarşamba
Mevsimlerin En Güzeli "Tiyatro Mevsimi" :))
İşte yine en sevdiğim mevsim geldi çattı; Tiyatro mevsimi. Bu mevsim aslında amatöründen, profesyoneline, özelinden alternatifine, şehrine, devletine kadar birçok sahne, ekip, oyuncu, sanatçı için yeni başlangıçların, yeni telaşların mevsimi.
Geçen sezon sonunda prömiyer yapan oyunlardan tutunda yine prömiyeri ilk kez bu yıl ki İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleşen birçok oyun başta olmak üzere birçok yeni oyun seyircisiyle buluşmak için gün sayıyor.
Cibali Karakolu (İstanbul Şehir Tiyatrosu), Kalem (Tiyatro Artı), Kısasa Kısas (Tiyatro Pera), Dolu Düşün Boş Konuş (Oyun Atölyesi), Mikadonun Çöpleri (Gri Sahne), Sabırtaşı (Tiyatro Hâl), Kelebekler Özgürdür (Tiyatro Ak’la Kara), 11’e 11 (Emek Sahnesi), Başıbozuklar Zirvesi (Tiyatro Öteki Hayatlar) bunlardan sadece birkaçı.
Tabi aynı heyecan biz seyirciler içinde geçerli. Bizler de hem alkışlayacağımız yeni oyunları, hem de geçen sezondan beğenip bir kez daha görmek istediğimiz oyunları yeniden alkışlamak, her şeye rağmen sahnede öğrenip, sahnede umutlanmak, yeni anılar biriktirmek için sabırsızız.
Ayrıca son yıllarda gerek sahneleme teknikleri, gerek sahici dekorlar, gerek seyircilerin seyir halleri üzerine geliştirilen birçok çeşitlilikle birlikte her yeni sezon yeni sürprizleri de beraberinde getiriyor. Bu durumda bir yandan oyunun seyirci üzerindeki etkisini arttırırken bir yandan da oyunun bir parçası olduğunu hissetmesine ve daha çok keyif almasına neden oluyor.
Tiyatro aşkı gerçekten başka, bambaşka. Her sezon yineliyorum, hep yineleyeceğim. Tiyatronun sebep olduğu her şeyi çok ama çok seviyorum. Edindiğim dostlar, yüzünü görmeden yardım ettiğim, bir şekilde tiyatroya gitmesine sebep olduğum herkes bunlar benim mutluluk kaynağım. Mutlu etmeyi seviyorum. Gerek sürekli güncel tutmaya çalıştığım www.istanbultiyatrolari.com , gerek Tiyatro Sahnelerinde Ne, Nerede Ne Zaman ? facebook grubum, gerek twitter hesabım ve fırsat buldukça yazmaya çalıştığım aylık, dijital kültür sanat dergisi www.kuledibi.org ile sanata, gündeme ait ne varsa paylaşmaya bu sezonda devam edeceğimden şüpheniz olmasın.
Elimden geldiğince küçük büyük demeden tiyatro için kışkırttığım herkesten tek bir ricam var. Bu sezon kendinize, sevdiklerinize bir iyilik yapın. Yeni sahneler, yeni mekanlar, yeni oyunlar keşfedin. Sosyal medyayı boş kullanmak yerine biraz da nerede ne var, ne seyretmeli, okumalı, dinlemeli bunları öğrenmek için kullanın.
Mesela hafta sonları çocuklarınızı Pera Müzesi’ndeki, İstanbul Modern’deki etkinliklere, okuma ve yaratıcı drama atölyelerine götürün, birlikte oyun seyredin. Oyuncak Müzesi'nde zaman geçirin, imkanlarınız doğrultusunda "zaman" ayırın ve hayatı "yaşa"yın!
Bağzılarının ve bağzı şeylerin içinizi karartmasına izin vermeyin. Sanatın ışığı sizi nereye götürürse siz de oraya gidin!
Unutmayın;
Tiyatro sahnelerinin tek bir sahibi var o da tiyatro sanatçıları ve tiyatro sanatçısının yanında her zaman olması gereken de tek bir şey var o da seyirci.
Yeni sezonun bu ilk gününde tüm tiyatro delilerine, sanatçı dostlarıma muhteşem alkışlı, verimli bir sezon diliyorum.
Tiyatro aşkınaaaa! Tiyatro seni sevmek aşkların en güzeli…
Aşkla, sağlıcakla, en önemlisi sanatla kalın !
Bir Tiyatro Delisi'nden Sevgilerle!
Not : 2 yıl önce yazmış olduğum bu yazımı bundan sonra her yeni sezon başlangıcında güncelleyerek tekrar yayınlamaya çalışacağım:)
19 Eylül 2014 Cuma
Dönüşmeden Önce Ne Güzeldik, Hatırlıyor Musunuz?
Yaşamımızın her alanına yapılan müdahalelere, baskılara her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Gülmemizden tutunda dövmemize kadar her şeyimiz büyük sıkıntı.
Gönlümüzün sevdiğini değil, ulu büyüklerimizin istediğini sevmeye, onlar nasıl isterse öyle yaşamaya yönlendiriliyoruz. Güzel uyutuluyor, çabuk unutuyoruz. Uzun zamandır durum maalesef böyle.
Yine de çok şükür ki yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkede hala sinemadan tiyatroya, müzikten edebiyata birçok alanda inatla üretmeye, sözünü sanatla söylemeye devam eden, uykusu delik sanatçılarımız var.
Onların uykusuzlukları devam ettiği sürece inanıyorum ki bir gün üzerimize sinen tüm bu ölü topraklar kaybolacak. Hep birlikte gözlerimiz açık, renkli düşler göreceğiz. En azından ben öyle olacağını umuyorum. Çünkü bu kabuslarla dolu uyku halini bozacak tek güç sanat.
İşte İkincikat’ın sezon kapatmayarak yaz boyunca temaları seyirciler tarafından belirlenen #Yarının Oyunları başlığı altında sahnelediği dört oyundan birincisi olan Cambazın Cenazesi ‘ de bu uyku halini bozanlardan.
Yönetmenliğini Berfin Zenderlioğlu’nun yaptığı, Firuze Engin’in “dönüşüm” temasından yola çıkarak yazdığı Cambazın Cenazesi, aniden ölen bir dede, dedeleri için üzülen ve vasiyetini yerine getirmek için uğraşan iki torun ile başlayan, devamında akrabaların, komşuların dahil olduğu küçük bir kasabada geçen kızlı erkekli 22 karakterden oluşan keyifli bir dönüşüm hikayesi.
Sahi dönüşmeden önce ne güzeldik hatırlıyor musunuz, ben hep özlediğim için olsa gerek hiç unutmuyorum.
Siz ne düşünürsünüz bilmem ama kalbimizde anısı olan sokaklarımızı, evlerimizi, parklarımızı kaybetmemizin “dönüşüm” ile bir alakası olmalı
Semtimizin ortasına dikilen o upuzun direğe, renkli ışıklarıyla manasızca yanıp sönen saçma havuza ne zaman baksam gördüğüm tek şey anlam katılmaya çalışılan ama anlamsızlığını gizleyemeyen kocaman bir düzlük.
Halbuki o düzlük bir zamanlar etrafı daimi halk pazarı ile çevrili, rengarenk salıncaklarında sallanan şen kahkahalı çocuklarıyla, ağaçlarının gölgesinde dinlenen teyzeleriyle, amcalarıyla oldukça anlamlı bir parktı.
Elbette sadece bizim semtin parkı değil dönüşen.
Yenisini yapacağız diye yıkılan evler ve yerlerine “kentsel dönüşüm” hediye paketi içinde bir lütuf gibi sunulan evlerde bu dönüşümün bir parçası.
Şehirdeki kalabalık arttıkça şehrin uzak, sözüm ona sessiz sakin ama çok güvenli yeni sitelerine taşınıp çoğalan yalnızlıklarımızı, kalabalık betonlarla azaltmaya çalışan insanlarız artık. “Mahalle” kavramının ne kendisi ne de dizisi kaldı neredeyse.
Toplu taşıma dediğimiz şey toplu katliamdan başka bir şey değil. Özellikle metrobüs denilen (ki ben kendisine çilebüs diyorum) toplu taşıma canavarının ebedi köleleri haline gelmiş durumdayız.
Bir yanda alışveriş merkezi yapılacak diye yıkılan tiyatro sahneleri, bir yanda alışveriş merkezi içinde sinema salonlarından bozma tiyatro salonları.
Yeter ki sahne olsun elbette olsun ama eskiden yeniye dönüştürülen her şey bana kalırsa o eskinin içimize dokunan ruhunu, büyüsünü kaybettiriyor. Örneğin Ses Tiyatrosu’nda seyrettiğiniz oyunla Cevahir Sahnesi’nde (oyun ne kadar iyi olsa da) seyrettiğiniz oyunun keyfi aynı olmuyor. Aynı şekilde Beyoğlu Sineması’nda film seyretmek ile Demirören’de film seyretmek de aynı şey değil. Tabi ki bunun yanında BO Sahne, Moda Sahnesi gibi kendine özgü tasarımlarıyla sanatseverlere nefes aldıran yeni sahnelerde yok değil.
İşte Cambazın Cenazesi’ni seyrettikten sonra içim bu düşüncelerle doldu. Zaten hep söylerim izlediğimiz, seyrettiğimiz, dinlediğimiz bir şeyi beğeniyorsak bunun sebebi muhakkak içimizde bir yerlere dokunduğu içindir. Ya geçmişi düşünür hüzünlenir, ya da geleceği hayal eder, umut tazeleriz.
Bu arada 22 karakter deyince aklınıza hemen kalabalık bir kadro gelmesin. Oyundaki tüm karakterler Tolga İskit ve İbrahim Halaçoğlu tarafından canlandırılıyor. Canlandırmaktan da öte aslında, adeta yaşatılıyor.
Özellikle Tolga İskit’in canlandırdığı Marika Abla benim favorim.Trakya şivesinden tutunda Rum ağzına kadar uzanan, taklit ve doğaçlamalarla zenginleşen karakter geçişleri oyunu hiç sıkılmadan keyifle seyretmenizdeki bir başka önemli unsur.
Yarının Oyunları projesi kapsamında sahnelenen diğer oyunlara gelince; Sahneleniş sırasıyla Poz, Let ve şu sıralar son gösterimlerini tamamlamak üzere olan Ruveyda. Her oyunun sadece 10 temsil olarak sahneleneceği duyurulmuş olsa da içimden bir his oyunları özellikle de Cambazın Cenazesi’ni yeni sezonda da alkışlamaya devam edeceğimizi söylüyor.
Ayrıca gösterimlerini kaçırdığınız, seyredemediğiniz oyunlar içinde hiç üzülmenize gerek yok. Çünkü dört oyununda Eylül ayı içinde birer gösterimi daha olacak. Ayrıntılı program bilgisi için www.ikincikat.org adresini takip edebilirsiniz.
Yeni sezonda alkışlanmadık oyun bırakmamanız dileğiyle…
Bir Tiyatro Delisi’nden Sevgilerle!
Gönlümüzün sevdiğini değil, ulu büyüklerimizin istediğini sevmeye, onlar nasıl isterse öyle yaşamaya yönlendiriliyoruz. Güzel uyutuluyor, çabuk unutuyoruz. Uzun zamandır durum maalesef böyle.
Yine de çok şükür ki yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkede hala sinemadan tiyatroya, müzikten edebiyata birçok alanda inatla üretmeye, sözünü sanatla söylemeye devam eden, uykusu delik sanatçılarımız var.
Onların uykusuzlukları devam ettiği sürece inanıyorum ki bir gün üzerimize sinen tüm bu ölü topraklar kaybolacak. Hep birlikte gözlerimiz açık, renkli düşler göreceğiz. En azından ben öyle olacağını umuyorum. Çünkü bu kabuslarla dolu uyku halini bozacak tek güç sanat.
İşte İkincikat’ın sezon kapatmayarak yaz boyunca temaları seyirciler tarafından belirlenen #Yarının Oyunları başlığı altında sahnelediği dört oyundan birincisi olan Cambazın Cenazesi ‘ de bu uyku halini bozanlardan.
Yönetmenliğini Berfin Zenderlioğlu’nun yaptığı, Firuze Engin’in “dönüşüm” temasından yola çıkarak yazdığı Cambazın Cenazesi, aniden ölen bir dede, dedeleri için üzülen ve vasiyetini yerine getirmek için uğraşan iki torun ile başlayan, devamında akrabaların, komşuların dahil olduğu küçük bir kasabada geçen kızlı erkekli 22 karakterden oluşan keyifli bir dönüşüm hikayesi.
Sahi dönüşmeden önce ne güzeldik hatırlıyor musunuz, ben hep özlediğim için olsa gerek hiç unutmuyorum.
Siz ne düşünürsünüz bilmem ama kalbimizde anısı olan sokaklarımızı, evlerimizi, parklarımızı kaybetmemizin “dönüşüm” ile bir alakası olmalı
Semtimizin ortasına dikilen o upuzun direğe, renkli ışıklarıyla manasızca yanıp sönen saçma havuza ne zaman baksam gördüğüm tek şey anlam katılmaya çalışılan ama anlamsızlığını gizleyemeyen kocaman bir düzlük.
Halbuki o düzlük bir zamanlar etrafı daimi halk pazarı ile çevrili, rengarenk salıncaklarında sallanan şen kahkahalı çocuklarıyla, ağaçlarının gölgesinde dinlenen teyzeleriyle, amcalarıyla oldukça anlamlı bir parktı.
Elbette sadece bizim semtin parkı değil dönüşen.
Yenisini yapacağız diye yıkılan evler ve yerlerine “kentsel dönüşüm” hediye paketi içinde bir lütuf gibi sunulan evlerde bu dönüşümün bir parçası.
Şehirdeki kalabalık arttıkça şehrin uzak, sözüm ona sessiz sakin ama çok güvenli yeni sitelerine taşınıp çoğalan yalnızlıklarımızı, kalabalık betonlarla azaltmaya çalışan insanlarız artık. “Mahalle” kavramının ne kendisi ne de dizisi kaldı neredeyse.
Toplu taşıma dediğimiz şey toplu katliamdan başka bir şey değil. Özellikle metrobüs denilen (ki ben kendisine çilebüs diyorum) toplu taşıma canavarının ebedi köleleri haline gelmiş durumdayız.
Bir yanda alışveriş merkezi yapılacak diye yıkılan tiyatro sahneleri, bir yanda alışveriş merkezi içinde sinema salonlarından bozma tiyatro salonları.
Yeter ki sahne olsun elbette olsun ama eskiden yeniye dönüştürülen her şey bana kalırsa o eskinin içimize dokunan ruhunu, büyüsünü kaybettiriyor. Örneğin Ses Tiyatrosu’nda seyrettiğiniz oyunla Cevahir Sahnesi’nde (oyun ne kadar iyi olsa da) seyrettiğiniz oyunun keyfi aynı olmuyor. Aynı şekilde Beyoğlu Sineması’nda film seyretmek ile Demirören’de film seyretmek de aynı şey değil. Tabi ki bunun yanında BO Sahne, Moda Sahnesi gibi kendine özgü tasarımlarıyla sanatseverlere nefes aldıran yeni sahnelerde yok değil.
İşte Cambazın Cenazesi’ni seyrettikten sonra içim bu düşüncelerle doldu. Zaten hep söylerim izlediğimiz, seyrettiğimiz, dinlediğimiz bir şeyi beğeniyorsak bunun sebebi muhakkak içimizde bir yerlere dokunduğu içindir. Ya geçmişi düşünür hüzünlenir, ya da geleceği hayal eder, umut tazeleriz.
Bu arada 22 karakter deyince aklınıza hemen kalabalık bir kadro gelmesin. Oyundaki tüm karakterler Tolga İskit ve İbrahim Halaçoğlu tarafından canlandırılıyor. Canlandırmaktan da öte aslında, adeta yaşatılıyor.
Özellikle Tolga İskit’in canlandırdığı Marika Abla benim favorim.Trakya şivesinden tutunda Rum ağzına kadar uzanan, taklit ve doğaçlamalarla zenginleşen karakter geçişleri oyunu hiç sıkılmadan keyifle seyretmenizdeki bir başka önemli unsur.
Yarının Oyunları projesi kapsamında sahnelenen diğer oyunlara gelince; Sahneleniş sırasıyla Poz, Let ve şu sıralar son gösterimlerini tamamlamak üzere olan Ruveyda. Her oyunun sadece 10 temsil olarak sahneleneceği duyurulmuş olsa da içimden bir his oyunları özellikle de Cambazın Cenazesi’ni yeni sezonda da alkışlamaya devam edeceğimizi söylüyor.
Ayrıca gösterimlerini kaçırdığınız, seyredemediğiniz oyunlar içinde hiç üzülmenize gerek yok. Çünkü dört oyununda Eylül ayı içinde birer gösterimi daha olacak. Ayrıntılı program bilgisi için www.ikincikat.org adresini takip edebilirsiniz.
Yeni sezonda alkışlanmadık oyun bırakmamanız dileğiyle…
Bir Tiyatro Delisi’nden Sevgilerle!
6 Haziran 2014 Cuma
Bugünde sensizliğe, sessizliğimize uyandım sevgili...
Bugünde sensizliğe, sessizliğimize uyandım sevgili...
Havalar da benden yana bugünlerde..
Güneş'de Ay'a küsmüş olacak..
Çünkü günlerdir senin bana yüzünü göstermediğin gibi Güneş'de Ay'a yüzünü göstermiyor, Ay ise bir aydınlık bir karanlık..
Güneş Ay'ın bu devamlı değişen hallerine bir anlam veremediği için Ay O'nu bulana kadar bulutların arkasına gizlenmeye karar vermiş.
benim gibi bulutlardan yardım almış, her gün biraz daha artan özlem çığlıklarını şimşeklerle, içinde biriken göz yaşlarını yağmur damlalarıyla anlatmaya çalışıyor.
Gökten düşen her aşk damlası, çakan her şimşek ne kadar inkar edersen et aşkımızın ispatıdır sana...
Kimse bilmese de, sen farkına varmasan da aslında günlerdir yağan yağmurun tek sebebi bu...
Damlalar aşk gölümüzde birikirken, sen yanımda yoksun...
Ve ben hala çok kırgınım sana, kırgınım çünkü şimşek çaktığında uykudan seninle uyanmalı, yağan her yağmurda seninle ıslanmalıydım...
Tek başına değil...
Bak Güneş bulutların arasından yüzünü göstermeye başladı, Ay gönlünü almış galiba...
Ne dersin yakında sıra bize de gelir mi . .
Haziran 2010
Havalar da benden yana bugünlerde..
Güneş'de Ay'a küsmüş olacak..
Çünkü günlerdir senin bana yüzünü göstermediğin gibi Güneş'de Ay'a yüzünü göstermiyor, Ay ise bir aydınlık bir karanlık..
Güneş Ay'ın bu devamlı değişen hallerine bir anlam veremediği için Ay O'nu bulana kadar bulutların arkasına gizlenmeye karar vermiş.
benim gibi bulutlardan yardım almış, her gün biraz daha artan özlem çığlıklarını şimşeklerle, içinde biriken göz yaşlarını yağmur damlalarıyla anlatmaya çalışıyor.
Gökten düşen her aşk damlası, çakan her şimşek ne kadar inkar edersen et aşkımızın ispatıdır sana...
Kimse bilmese de, sen farkına varmasan da aslında günlerdir yağan yağmurun tek sebebi bu...
Damlalar aşk gölümüzde birikirken, sen yanımda yoksun...
Ve ben hala çok kırgınım sana, kırgınım çünkü şimşek çaktığında uykudan seninle uyanmalı, yağan her yağmurda seninle ıslanmalıydım...
Tek başına değil...
Bak Güneş bulutların arasından yüzünü göstermeye başladı, Ay gönlünü almış galiba...
Ne dersin yakında sıra bize de gelir mi . .
Haziran 2010

11 Mayıs 2014 Pazar
Benim Annem Yılın Annesi Değil...
Benim annem yılın annesi değil, nedenine gelince;
Çünkü böyle düşünürsem o zaman yaşantımın her anına değişik anlamlar katan, hayatımdaki en önemli, en özel anları yaşamama sebep olan, ters giden şeyler olduğunda moralimi yerine getiren, umudumu ne olursa olsun hep taşımam gerektiğini bana hatırlatan, sabır ve zamanın her şeyin üstesinden geleceğine inandıran, her türlü zorluğa, sıkıntıya rağmen yine de birlikte geçirdiğimiz keyifli birkaç dakika ile bir anda içimde tebessümler açtıran en değerli varlığa Aylacıma yani anneme çok büyük bir haksızlık yapmış olurum.
Aylacımın bitmeyen sonsuz bir enerjisi, çok güçlü bir iradesi vardır, bu hali gerçekten kimi zaman beni dehşete düşürür. Ona yılın annesi diyemem çünkü o her zaman benim gönlümün bir tanesi, hayattaki en büyük aşkım, vazgeçilmezim…
Böyle ditap üşünmemin sebebi;
Belki onunla her türlü çılgınlığı yapabildiğim için,
Belki her konuda, her şeyi onunla konuşabildiğim için,
Belki benimle birlikte sevdiğim takımın basketbol maçına havanın kötü olmasına ve saatlerce soğukta beklemeyi göze alarak gittiği için,
Belki ilk konserime ve ilk tiyatro oyunuma beni O, götürdüğü için,
Belki en sevdiğim yazarla karşılaştığında benim için ondan imza aldığı ya da kitap fuarını rahatça gezeyim diye yine benim için imza sırasında beklediği için,
Belki benim ilgilendiğim konularda benden daha çok şey bildiği ve beni şaşırttığı için,
Belki en sevdiğim yemeği sadece bir telefonla her defasında hayır demeden yaptığı için,
Belki hastayken moralimi düzelttiği için,
Belki çocukları için her türlü fedakarlığı yaptığı, her zamanda yapmaya hazır olduğu için,
Belki en yakın dostum, sırdaşım olduğu için
Belki benim için dünyadaki en özel varlık olduğu için,
Belki hiçbir zaman vazgeçmediği için,
En önemlisi benim annem olduğu için…
Ve daha birçok şey var şu anda buraya sığdıramadığım. Bunları anlayabilmek için yaşamak lazım. Şu satırları yazarken bile içim o kadar karmaşık duygularla doluyor ki.. O’na her baktığımda işte benim annem bu, yaşam kaynağım, aşkım benim iyi ki var, iyi ki benim annem diyorum.
O’na Aylacım diye hitap etme nedenime gelince anne demek zor geldiğinden değil, aksine böyle hitap etmek hoşuma gittiğinden, aramızdaki özel ilişkiden kaynaklanıyor. Sadece benim için değil kardeşim içinde durum aynı. O’nun gibi bir anneye sahip olmak bu hayatta sahip olacağımız en iyi ve muhteşem şey bence.
O, bizim biricik Aylacımız…
En büyük emelim en az O’nun kadar iyi bir anne olabilmek, belki O’nun kadar olamam ama onu yaşadığım sürece hep örnek alacağıma, O’na hep hayran olarak yaşamaya devam edeceğimden hiç şüphem yok.
SENİ ÇOK SEVİYORUM AYLACIM, ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN!
Leyla Kızın:)
Çünkü böyle düşünürsem o zaman yaşantımın her anına değişik anlamlar katan, hayatımdaki en önemli, en özel anları yaşamama sebep olan, ters giden şeyler olduğunda moralimi yerine getiren, umudumu ne olursa olsun hep taşımam gerektiğini bana hatırlatan, sabır ve zamanın her şeyin üstesinden geleceğine inandıran, her türlü zorluğa, sıkıntıya rağmen yine de birlikte geçirdiğimiz keyifli birkaç dakika ile bir anda içimde tebessümler açtıran en değerli varlığa Aylacıma yani anneme çok büyük bir haksızlık yapmış olurum.
Aylacımın bitmeyen sonsuz bir enerjisi, çok güçlü bir iradesi vardır, bu hali gerçekten kimi zaman beni dehşete düşürür. Ona yılın annesi diyemem çünkü o her zaman benim gönlümün bir tanesi, hayattaki en büyük aşkım, vazgeçilmezim…
Böyle ditap üşünmemin sebebi;
Belki onunla her türlü çılgınlığı yapabildiğim için,
Belki her konuda, her şeyi onunla konuşabildiğim için,
Belki benimle birlikte sevdiğim takımın basketbol maçına havanın kötü olmasına ve saatlerce soğukta beklemeyi göze alarak gittiği için,
Belki ilk konserime ve ilk tiyatro oyunuma beni O, götürdüğü için,
Belki en sevdiğim yazarla karşılaştığında benim için ondan imza aldığı ya da kitap fuarını rahatça gezeyim diye yine benim için imza sırasında beklediği için,
Belki benim ilgilendiğim konularda benden daha çok şey bildiği ve beni şaşırttığı için,
Belki en sevdiğim yemeği sadece bir telefonla her defasında hayır demeden yaptığı için,
Belki hastayken moralimi düzelttiği için,
Belki çocukları için her türlü fedakarlığı yaptığı, her zamanda yapmaya hazır olduğu için,
Belki en yakın dostum, sırdaşım olduğu için
Belki benim için dünyadaki en özel varlık olduğu için,
Belki hiçbir zaman vazgeçmediği için,
En önemlisi benim annem olduğu için…
Ve daha birçok şey var şu anda buraya sığdıramadığım. Bunları anlayabilmek için yaşamak lazım. Şu satırları yazarken bile içim o kadar karmaşık duygularla doluyor ki.. O’na her baktığımda işte benim annem bu, yaşam kaynağım, aşkım benim iyi ki var, iyi ki benim annem diyorum.
O’na Aylacım diye hitap etme nedenime gelince anne demek zor geldiğinden değil, aksine böyle hitap etmek hoşuma gittiğinden, aramızdaki özel ilişkiden kaynaklanıyor. Sadece benim için değil kardeşim içinde durum aynı. O’nun gibi bir anneye sahip olmak bu hayatta sahip olacağımız en iyi ve muhteşem şey bence.
O, bizim biricik Aylacımız…
En büyük emelim en az O’nun kadar iyi bir anne olabilmek, belki O’nun kadar olamam ama onu yaşadığım sürece hep örnek alacağıma, O’na hep hayran olarak yaşamaya devam edeceğimden hiç şüphem yok.
SENİ ÇOK SEVİYORUM AYLACIM, ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN!
Leyla Kızın:)
27 Mart 2014 Perşembe
Ebedi Sevgilime...
Daha dün gibi aklımda o ilk tanıştığımız gün…
Nasıl da etkilemiş, büyülemiştin beni.
Ve o gün anladım ki ben ömrüm boyumca senin, seninle birlikte hayatıma dahil olan her şeyin meftunu olacaktım.
Öyle çok şey kattın ki hayatıma.
Yaşattığın ilkler, sebep olduğun muhteşem dostluklar, anılar hatta muhteşem kıskançlıklar:))
Seninle ağladım, seninle güldüm, seninle hatırladım ama en çok seninle direndim, seninle tutundum hayata.
Çünkü sen en zor zamanlarımda, tamam bitti dediğim karanlık anlarda dahi o tükenmek bilmeyen gücünle hep ışık oldun, yol gösterdin bana.
Kaybolmama izin vermedin.
Ağlayacaksak, güleceksek, dayanacaksak hep birlikte olacak dedin.
Ne gelirse başımıza asla bitmek yok, umut hep bizimle dedin.
Ebedi sevgilim, canım tiyatro’m iyi ki varsın, iyi ki ben ve benim gibi delilerin hayatının sönmez güneşisin.
Yaşasın Tiyatro! Yaşasın Özgür Sanat!
Bir Tiyatro Delisi’nden Sevgilerle!
Nasıl da etkilemiş, büyülemiştin beni.
Ve o gün anladım ki ben ömrüm boyumca senin, seninle birlikte hayatıma dahil olan her şeyin meftunu olacaktım.
Öyle çok şey kattın ki hayatıma.
Yaşattığın ilkler, sebep olduğun muhteşem dostluklar, anılar hatta muhteşem kıskançlıklar:))
Seninle ağladım, seninle güldüm, seninle hatırladım ama en çok seninle direndim, seninle tutundum hayata.
Çünkü sen en zor zamanlarımda, tamam bitti dediğim karanlık anlarda dahi o tükenmek bilmeyen gücünle hep ışık oldun, yol gösterdin bana.
Kaybolmama izin vermedin.
Ağlayacaksak, güleceksek, dayanacaksak hep birlikte olacak dedin.
Ne gelirse başımıza asla bitmek yok, umut hep bizimle dedin.
Ebedi sevgilim, canım tiyatro’m iyi ki varsın, iyi ki ben ve benim gibi delilerin hayatının sönmez güneşisin.
Yaşasın Tiyatro! Yaşasın Özgür Sanat!
Bir Tiyatro Delisi’nden Sevgilerle!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)