19 Aralık 2012 Çarşamba

Zeybek, Bütün Dünyanın Dansı Olsa Ya!

Niye bizden olmayan, bize fazla.

Aynı dünyada, aynı toprak üstünde yaşamak bu kadar mı zor.

Biz değil miydik bir zamanlar ayrımlar olmadan bir arada yaşayan.

Kederler, sevinçler ortak değil miydi?

Ne geldiyse başımıza hep bu ikilik sevdasından gelmedi mi?

Acının, ölümün, sevginin, dili, dini, milleti olur mu?

İnsan değil midir aslolan…

Neden bu kadar öfkeliyiz?

Yaşanan her savaşın geleceğimizden çaldığının farkında değil miyiz?

Gözlerimizi kör eden bu nefretin sebebi ne?

Neden bakış açımız kısıtlı, neden daha geniş, daha büyük bir pencereden bakamıyoruz etrafımıza.

Zulmün tohumunu beslemek yerine, umudun, barışın çiçeklerini yeşertsek ya...

İçimizdeki bu mübadeleye artık bir son vermemiz gerek.

Çünkü geçmişte yaşanan acıları, geleceğe taşımanın bugüne dek, bize kazandırdığı

hiçbir şey olmadı, bundan sonra da olmayacak. Nefret tohumlarını sulamaktan

vazgeçmenin, zeybeği sadece efelerin dansı olarak değil, tüm dünyanın dansı olarak

anmanın zamanı çoktan geldi de geçiyor bile..

İşte senin, benim hikayemiz değil, İzmir’in de hikayesi değil Tiyatro Pera’nın “Ah

Smyrna’m, Güzel İzmir’im” oyununda anlatılanlar…

O unuttuğumuz, bir arada sen, ben demeden “biz” olarak yaşadığımız günlerimizin

hikayesi.

Ve inanın zor değil “biz” olmak, bir arada gülmek, bir arada nefes alabilmek.

Yapmamız gereken tek şey; Güneşi gecede aramak yerine, günü birlikte karşılamak…

Eskiden olduğu gibi…


Tiyatro Pera Güncel Oyun Takvimi İçin;


www.tiyatropera.com


























www.tiyatropera.com

22 Kasım 2012 Perşembe

Kalbim Kış Uykusundaydı...

Kalbim uzun zamandır bir kış uykusundaydı...

Sonsuza kadar sürmesini istediğim, hiç uyanmasam dediğim bir kış uykusu, ölüm uykusuydu sanki...

Ne bahar özlemi, ne aşk yağmurları...

Hiç biri yağmasın, baharda gelmesin, yağmurlarda içimde biriksin istiyordum...
Sonra bir gün ilk defa bir düş gördüm, bu düş kalbimi uykudan uyandırdı...
Düşümde gördüğüm yemyeşil yaprakları, sarılmaya hazır kocaman gövdesiyle dallarını açmış, beni kucaklamaya can atan bir çınar ağacıydı...

Tüm görkemiyle karşımda dikilmiş ona koşmamı bekliyordu, bense emin olamıyordum..
Ya dallarında sallanamazsam, ya ona sarıldığım zaman bu güzel düş biterse, sadece düşümde kalırsa...

Ama artık uyumak istemiyordum, en azından bir kerecik de olsa çınar ağacının gölgesinde oturmak, gözlerimi kapayıp, başımı gövdesine yaslamak ve o güzel baharı doyasıya içime çekmek istiyordum...

Tüm gücümü toplayıp son bir gayretle ağaca doğru koştum, koştum..
sonra birden uykuda olmadığımı farkettim...

Uyanmıştım ve çınar ağacının gölgesindeydim artık...


Nisan 2011



14 Kasım 2012 Çarşamba

Bi Oyun Varmış, Seyretmesek Olmazmış:)

Bi Oyun Varmış;

Oyun, kadın ve erkeğin yüzyıllardır bitmeyen ve hiç bitmeyecek olan davasını anlatıyormuş.

Kim kimi daha iyi anlıyor, kim daha anlayışlı, kim daha kıskanç, kim daha çok seviyor, kim kimi daha çok düşünüyor?

Kadınlar mı daha çok takıntılı, yoksa erkekler mi çok unutkan?

Bir kadın alışveriş yapmadan, bir erkek playstation oynamadan duramaz mı ?

Erkek çok düşününce kesin aldatıyor mudur, kadın hep memnuniyetsiz midir?

Bir önceki sevgili ya da eş geçmiş, gitmiş bitmiş değil midir?

Hangi aşk adildir, aldatmak kimin hakkıdır?

Sevgi hala emek demek midir? Kalp sadece bir kere mi sever?

Sevdiğimiz ne zaman boy friend ya da girl friend oldu?

El ele tutuşan kalpler ne zaman sanal atmaya başladı?

Kim kırdı hayallerimizi, neden bu kadar mutsuz gözlerle bakıyoruz birbirimize?

Seviyor muyuz, sevdiğimizi sanıyor muyuz?

Biz büyüdük ve kirlendi mi dünya yoksa oyundaki kadın karakter Neslihan’ın dediği

gibi hep kirli miydi?

Yukarı da sıraladıklarım size de çok tanıdık geldi değil mi ?

İşte size tüm bu tanıdık gelen halleri E.S.E.K yeni sezon oyununda sürprizlerle dolu bir şekilde sahneye taşıyor.

Oyunun başrollerinde Doğa Rutkay ve oyunun aynı zamanda yazarı ve yönetmeni olan Uğur Uludağ var.

İkilinin oyun boyunca süren atışmaları, sürpriz doğaçlamaları hiç beklemediğiniz anlarda çalan şarkılarla tamanlanınca size kahkalarınızı koyvermekten başka bir çare kalmıyor. Kimi zamanda hiç beklemediğiniz bir anda geçmişe gidiyor, burkuluyorsunuz.

Uğur Uludağ’ın kaleminin farkı aslında bu. Yazdıklarında, geçmişe özlemi hiç yitirmeyen hüzünlü bir mizah var. Ama o hüzün öyle kıvamında size geçiyor ki, siz kendinizi yeniden katıla katıla gülerken buluyorsunuz. Ayrıca Doğa Rutkay’ın deli enerjisinin oyunun temposuna olan katkısının da çok büyük olduğunu belirtmekte fayda var.

Ve oyun bitiyor, salondan çıkıyorsunuz. İçinizde iyimser bir hüzün, kafanızda oyundan cümleler.

Sahi hepimizin aslında tek derdi sevdiğimizin omzuna başımızı gömüp, birlikte aynı rüyayı görmekti değil mi ?

O halde sevdiğimizin elinden tutmak için neyi bekliyoruz.

Çok geç olmadan o eli bulup, tutalım ve aynı rüyayı görene kadar da hiç bırakmayalım.
Bu arada oyunun adını yazmayı unuttuğumu düşünüyor olabilirsiniz. Halbuki ben oyunun adını yazımın en başında belirtmiştim, “Bi Oyun Varmış” diye:)

E.S.E.K ‘in güncel oyun programı için;

www.esekart.com




18 Ekim 2012 Perşembe

Yağmurun Durmasını Beklemeyin !

Hani tiyatro için hep insanı insana anlatma sanatı, yaşamın ta kendisi denir ya, bu doğru ama bana göre tiyatro, en çok unuttuklarımızı hatırlatan bir sanat.
Çünkü hiçbirimiz o koltuklara sahnede seyredeceklerimizin bizi ne zaman, nerden yakalayacağını bilmeden gidip oturuyoruz. Sonrası muamma…

Önce ışıklar sönüyor, sonra perde açılıyor. O perdenin ardında sahneden yansıyanlar, kimi zaman bizi uyuklatıyor, bitse de gitsem diyoruz, azap oluyor.
Kimi zaman da bitmesin, şimdi ne olacak deyip daha da bir gömüyor koltuklarımıza. Oyun bittiğinde bazen gözlerimizde hüznün iki damlası, bazen de yanaklarımızda neşenin tebessümü kalıyor.

İşte bir iki hafta önce seyretmiş olduğum İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun yeni sezon oyunlarından “Yağmur Durduğunda” oyununu seyrederken oyundaki bir replik beni tam da başta bahsettiğim gibi özlediğim, hatırladıkça da daha çok özlediğim birine ve bir arada olduğumuz zamanlarımıza götürdü.

Oyun, annesinden yıllarca babasının onları neden terk ettiğini öğrenemeyen, sonunda bu terk edişi tek başına çözmek için yola çıkan bir erkek çocuğunun hikayesiyle başlıyor, sonra bu hikayeler birbirine bağlı olaylarla ve zaman dilimleriyle sahnede yavaş yavaş canlanıyor. İlk perdede ipuçları verilen hikayelerin sürprizlerle dolu devamı ikinci perdede:)Oyunda yer alan genç oyuncular, en az ustalar kadar iyi. Kimse kimsenin önüne geçmiyor. Tabi burada yazmadan geçemeyeceğim bir oyuncu var ki o da Rüçhan Çalışkur. Kendisini her ne kadar geçen sezon Onca Yoksulluk Varken oyununda seyretmiş olsam da benim sahnede seyretmeyi sevdiğim Rüçhan Çalışkur, ona yıllar önce ilk vurulduğum yine İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarından biri olan ve benim dört kez seyrettiğim Leenane’nin Güzellik Kraliçesi tarzındaki oyunlar. Ve yine bir ismi daha yazmadan geçmemem gerekiyor. Oyunun aynı zamanda çevirisini de yapan 1985 doğumlu bir oyuncu Ezgi Yentürk. Öyle iç yakan, öyle sizi içine alan bir ses tonu var ki, oyunculuğundan etkilenmemek imkansız.

Oyundaki hikayeler her ne kadar baba ve oğul ilişkileri üzerinden gitse de oyunda ebeveyn, çocuk, aile kavramları üzerine çok güzel anlatımlar ve göndermeler var.
Kabul etmeliyiz ki zaman zaman anne ve babalarımıza tahammül edemiyoruz, ama aynı şeyler onlar içinde söz konusu değil mi? Oyunu seyrederken bu anlara hem çocukların, hem anne ve babaların tarafından da şahit oluyorsunuz.

Söz konusu repliğe gelince; Bu replik oyundaki karakterlerden birinin feryat şeklindeki “canım babam” repliğiydi. Bu feryadı duyunca uzun süredir “baba” kelimesini kullanmadığımı anımsadım. Kullanmıyordum çünkü beş yıldır bu sözü söyleyebileceğim kişi yani “canım babam” maalesef hayatta değil. Meğer ne çok özlemişim "baba" demeyi. Sadece demeyi değil elbette, o akşam sahnedeki her şey bana O’nu ne kadar özlediğimi hatırlattı aslında. Belki en çok traş olduktan sonra yanağını uzatarak benim “işte şimdi daha yakışıklı oldun” diyerek yanağından öpmemi beklemesini özledim, belki de benim için yılbaşı akşamında kalabalığa, yağmura aldırmadan sırf ben istiyorum diye İstiklal’e fotoğraf çekmeye götürmesini. Özledim işte…

Hayatta her şey bir anlık. Ertelenecek kadar ya da söylemeyi susacak kadar uzun değil hiçbir şey. Bir gün geliyor ve o kişi hayatınızda olmuyor. Özlüyorsunuz deli gibi…

Yaşadığımız hayat bize hep aynı şeyi fısıldıyor, erteleme,vazgeçme ve hep umut et.
Bende diyorum ki; Sevdiklerinizle bir arada olmak için o son anı yani yağmurun durmasını, güneşin açmasını beklemeyin.

Böyle bir an yok, hiçbir zamanda olmayacak. Çünkü yağmur hep yağacak, ama önemli olan özleyeceğiniz o son ana kadar, o yağmurun altında kiminle ya da kimlerle birlikte ıslandığınız.

Sevgi taneleriyle sırılsıklam olmanız dileğiyle:)







Herkesin batış şekli, yok oluşu farklı...

Ve işte hikayem yeniden başlıyor, beni çıldırtan arzular yine etrafımda dönmeye başladı. Sürekli şehvete, eğlenceye doğru tahrik ediliyorum. Kuduruyorum mu ne ?

İç ve dış sarsıntıların dinmesini bekliyorsun, ama bu kez durum hiç kolay değil .
Bir olaya dahil oluyorsun, sonra olayla birlikte insanlara, daha başka insanlara ve çevrelere. Giderek çoğalıyorsun bir çok şeye, ama bir o kadar da kaybediyorsun kendinden, neyin varsa alıyorlar, yerine kendi bencilliklerini, pisliklerini bulaştırıyorlar, çekiyorlar o batağa doğru.

Direniyorsun çünkü istediğin bu değil, yeteri kadar mikrop tanıdın zaten, artık beyazı huzuru istiyorsun. Yaşamana izin yok asla. Hep başkaları senden öncelikli, onlar her şey de en iyi sen en bilgisiz, cahil olansın. Ama direnmemek yok asla, mücadeleden vazgeçiş yok senin hayatında. Farkında olmadıkları bir şey var etrafındakilerin, kendileri seni batağa çekmeye çalışırken, aslında kendi mezarlarına doğru giden yolu kısaltıyorlar. Onlarda böyle tatmin ediliyorlar ama sonuç olarak herkesin batış şekli, yok oluşu farklı, bu farkı da elde etmek senin elinde dostum..

2001'den Karalamalar




Hiçliğe Açılan Pencerenin Önündeyim...

Özgürlüğe,

Boşluğa,

Hiçliğe açılan pencerenin önündeyim, düşünüyor ve düşlüyorum…

Bir kelebek kadar özgür, okyanuslar kadar sonsuz olmak istiyorum..

Yeryüzüne bir daha konmamacasına uçmak, uçmak, uçmak ve seninle yok olmak..

Dünya üzerinde senin ve benim için yaşanacak bir yer kaldı mı bilmiyorum ama

SENİNLE ARAMAYI ÇOK İSTERDİM..

17/06/2004 – SAAT : 18.31


2 Ekim 2012 Salı

Tiyatro İstanbul İle "İsim Şehir Hayvan" Oynamaya Hazır Mısınız ?

Yazarıyla, yönetmeniyle birlikte ve tabi ki akreplerin en özeliyle sezon açmanın da keyfi bir başka oluyormuş canım:)

Yılmaz Özdil'in kalemi, Metin Serezli'nin dinamik rejisi, Nusret Çetinel, Hülya Gülşen başta olmak üzere magazinsel olmayan gerçek oyuncularıyla "İsim Şehir Hayvan" baştan sona muhteşem bir oyun. Sabri Özmener'in performansını ise dile getirecek söz bulamıyorum.

Sahnede güldüğümüz her şeyin gerçek olması ise işin aslında en acıklı tarafı. Bu oyundan sonra şunu çok net söyleyebilirim ki ülke olarak "metrobüsten geldik metrobüse gidiyoruz". Ben ne demek mi istiyorum, hangi oyundan mı bahsediyorum tabi ki Tiyatro İstanbul'un yeni sezon oyunu "İsim Şehir Hayvan" dan bahsediyorum. Lütfen bir an önce gidin, seyredin ve sizde bu "Çılgın Proje"ye dahil olun!!

Yılmaz Özdil'in Oyun İle İlgili 30/09/2012 ' de Yazdığı Yazı


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21587497.asp?utm_source=hurriyet&utm_medium=yazarlar&utm_campaign=yazarsonyazi


Program ve Ayrıntılı Bilgi İçin


Ayrıntılı Bilgi İçin : www.tiyatroistanbul.com




1 Ekim 2012 Pazartesi

Mevsimlerin En Güzeli "Tiyatro Mevsimi" :))

İşte yine en sevdiğim mevsim geldi çattı; Tiyatro mevsimi. Bu mevsim aslında amatöründen, profesyoneline, özelinden alternatifine, şehrine, devletine kadar birçok sahne, ekip, oyuncu, sanatçı için yeni başlangıçların, yeni telaşların mevsimi.

Tabi aynı heyecan biz seyirciler içinde geçerli. Bizler de hem alkışlayacağımız yeni oyunları, hem de geçen sezondan beğenip bir kez daha görmek istediğimiz oyunları yeniden seyretmek, her şeye rağmen sahnede öğrenip, sahnede umutlanmak, yeni anılar biriktirmek için sabırsızız.

Bu sezon diğer sezonlara göre daha başka türlü geçeceğe benzer. Sanki oyuncu arkadaşlarım, usta sanatçı dostlarım daha bir başka çıkacak sahneye. Söyleyecek sözleri öyle birikti ve birikiyor ki. Artık sadece sahne de yetmeyecek onlara, bize.
Bir süredir bir araya gelerek yaptığımız gibi mekanlara sığmayıp sokaklara taşmaya, farklının, yeninin özgür sanatın ışığını takip ederek karanlıkta kalmamaya hep birlikte devam edeceğiz.

Benim inancım bu doğrultuda. Tiyatro sahnelerinin tek bir sahibi var o da tiyatro sanatçıları ve tiyatro sanatçısının yanında her zaman olması gereken de tek bir şey var o da seyirci.

Elimden geldiğince küçük büyük demeden tiyatro için kışkırttığım herkesten tek bir ricam var, bu sezon kendinize, sevdiklerinize bir iyilik yapın. Bu sezon yeni sahneler, yeni mekanlar, yeni oyunlar keşfedin. Sosyal medyayı boş kullanmak yerine biraz da nerede ne var, ne seyretmeli, okumalı, dinlemeli bunları öğrenmek için kullanın.

Mesela hafta sonları çocuklarınızı okuma atölyelerine götürün, birlikte oyun seyredin. Oyuncak Müzesi’nde zaman geçirin, imkanlarınız doğrultusunda “zaman” ayırın ve hayatı “yaşa”yın! Sanatın ışığı sizi nereye götürürse siz de oraya gidin!
Tiyatro aşkı gerçekten başka, bambaşka. Her sezon yineliyorum, hep yineleyeceğim. Tiyatronun sebep olduğu her şeyi çok ama çok seviyorum. Edindiğim dostlar, yüzünü görmeden yardım ettiğim, bir şekilde tiyatroya gitmesine sebep olduğum herkes bunlar benim mutluluk kaynağım. Mutlu etmeyi seviyorum. Gerek Facebook grubumla, gerek blog sayfamla ve Twitter hesabımda sanata, gündeme ait ne varsa paylaşmaya bu sezonda devam edeceğimden şüpheniz olmasın.

Yeni sezonun bu ilk gününde tüm tiyatro delilerine, sanatçı dostlarıma muhteşem alkışlı, verimli bir sezon diliyorum.
Aşkla, sağlıcakla, en önemlisi sanatla kalın !

Bir Tiyatro Delisi’nden Sevgilerle!


Twitter

https://twitter.com/tiyatrodelisi

Blog Sayfam

http://birtiyatrodelisi.blogspot.com/

Tiyatro Sahnelerinde Ne, Nerede, Ne Zaman Facebook Grubu


https://www.facebook.com/groups/50768405027/







18 Eylül 2012 Salı

Aşk+Şarap+Sanat+Leyla = Bozcaad[A][Ş][K]ღ♥ღ ♥●•٠·

"Ah benim bu yaramaz leyleklerim yok mu? Yine taktılar beni peşlerine. Neymiş efendim bozulması gereken bağları, tadılması gereken şarapları, batırılması gereken muhteşem gün batımları olan "boz" bir ada varmış. Ve bu adaya acilen aşık bir leyla gerekiyormuş. Özetle durur muyum, leyleklerim nereye, ben oraya:) Bozcaada aşkınaaa!"

(07.09.2012)





Bozcaada'da her sokak, her köşe başı saklı bir cennet. Çiçek Pastane'sinin enfes bademli kurabiyeleri, içtikçe içilen, tadına doyulmayan aşk şarapları ve daha fazlası... Yani yine fazlasıyla leylayım, leylayız..!

(08.09.2012)





Masal sokaklarınla, aşk sarhoşu eden şaraplarınla, tadı sadece sende saklı domates reçelin ve gelincik şerbetinle, her biri ayrı bir dünya olan sanat atölyelerinle, karşılaştığım, tanıştığım tiyatro delilerinle, uzaklardan duyduğum mutluluk şarkılarıyla geldiğimden daha aşık, daha leyla ayrılıyorum senden büyülü Tendos... Hani Cahit Sıtkı demiş ya; "Yeter ki gün eksilmesin penceremden." Bende diyorum ki, aşk ve sanat hiç eksilmesin ömrümden..!

(10.09.2012)


















Tendos'u ne kadar yazarsam, ne kadar anlatırsam anlatayım yetmez. Yaşamadan, sokaklarında yürümeden bu aşkı anlamak mümkün değil...

Sadece şu cümlem belki özetler her şeyi;

"Dalıp gidersin maviliklerine, ararsın onu her yerde..

Ve sonunda ayrılırken içinden dersin ki... "bir daha ki sefere, mutlaka seninle!" B.K

(11.09.2012)



































5 Eylül 2012 Çarşamba

Bir Varmış, Bir Yokmuş... Yeni Sezonda Seyredilecek Ne Çok Yeni Oyun Varmış:)))

Her yıl eylül ayına doğru, bazılarımızda bir heyecan hasıl olur. Şimdi, sabırları daha da zorlayacak bir ajanda geliyor! Yeni sezon başlarken, öne çıkan tiyatro topluluklarını takibe aldık. Yeni oyunların yanı sıra, yeni yol arkadaşlıkları ve yeni mekânlar da çıktı karşımıza... Tavsiyemiz; ilk ayları geçen sezon kaçırdığınız oyunları izlemek için bir fırsat olarak kullanmanız.

Dot
DÖRT MÜJDE BİRDEN

Sarı Ay: İskoçyalı yazar David Grieg’in yazdığı oyun, ‘Çağdaş bir Bonnie ve Clyde masalı’. Eylülde başlayacak oyunun yönetmeni Pınar Töre. Geçen sezon ‘Öksüzler’de izlediğimiz Gizem Erdem’le İbrahim Selim yine bir arada. Oyunda Kaan Turgut ve Su Olgaç da rol alıyor.
Altın Ejderha: Roland Schimmelpfennig imzalı oyun, geçen yıl Almanya’da Theater Heute dergisi tarafından ‘yılın oyunu’ seçilmişti. Bir Çin-Thai-Vietnam lokantası olan Altın Ejderha’da geçiyor konusu. Serkan Salihoğlu’nun yönettiği eserde Deniz Türkali, Köksal Engür, Ece Dizdar, Enis Arıkan ve Saim Karakale oynuyor.
İki Kişilik Bir Oyun: 2006’da Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ne katıldığı ‘İki Kişilik Bir Oyun’u Aslı Mertan ve Bülent Erkmen tarafından değiştirilmiş haliyle yeniden sahneliyor, DOT. Pınar Töre, Ece Dizdar, Tan Temel ve Serkan Salihoğlu rol alacaklar.
Cleansed: Türkiye’de pek az çevrilip sahnelenen bir yazarın, Sarah Kane’in ‘Cleansed’i, Murat Daltaban rejisiyle sahnelenecek. Çevirisi yazar Hakan Günday tarafından yapılan oyun, aşk ve cinsel kimlik üzerine iç içe geçmiş dört öykü anlatıyor. Gizem Erdem, Serkan Altunorak, Tuğrul Tülek, İbrahim Selim, Kaan Turgut ve Gonca Vuslateri rol alıyor. (212) 232 44 40.

KREK SER VERİP SIR VERMEDİLER

Krek’te bu sezon, Bartu Küçükçağlayan, Öykü Karayel, Tülin Özen ve Ozan Çelik’in rol aldığı bol ödüllü ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ya devam. Oyun listenizde ilk sıralara not edeceğiniz bir oyun bu! Bir de Krek’in ekim sonu prömiyer yapacak yeni oyunu var. Ama oyun hakkında ser verip sır vermiyorlar. Şu an cast’ı oluşturulan oyunun prova süreci yakında başlayacak. (212) 311 78 24.

Talimhane Tiyatrosu
‘KAFKA’NIN MAYMUNU’ BAŞROLDE!

Bu sezon beşinci yaşını kutlayacak olan Talimhane Tiyatrosu, Şişli BlackOut AVM’deki yeni sahnesinde ağırlayacak seyircilerini ekimden itibaren. Sezonun yenilerinden ilki; Off-Broadway’in en uzun ömürlü ikinci müzikali, Joe Dipietro ve Jimmy Robertsimzalı ‘Seni Seviyorum Mükemmelsin Şimdi Değiş’. Diğeriyse, kardeş tiyatro Arcola Tiyatrosu’nda 2013 yılında sahnelenecek ve hemen ardından Avrupa turnesi kapsamında İsveç, Almanya ve sonra Türkiye’ye gelecek ‘Mare Rider’. Leyla Nazlı’nın yazdığı oyunu, Mehmet Ergen yönetecek. ‘Mare Rider’ın başrolündeyse, İKSV Tiyatro Festivali’ne ‘Kafka’s Monkey’le konuk olan ve performansıyla ağzımızı açık bırakan Kathryn Hunter var!
Geçen tiyatro sezonunda Esra Bezen Bilgin’in iyi performansıyla tüm ‘Yılın En İyi Kadın Oyuncusu’ ödüllerini toplayan ‘Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi’ oyunu bu sezon da devam edecek. Oyun 17-21-24 ve 28 Eylül saat 20.30’da Blackout AVM Sahnesi’nde. ‘Pippa’ ve ‘Shrek Müzikali’ de ekimden itibaren sahnelenmeye devam edecek oyunlardan.
(212) 238 85 09.

Altıdan Sonra Tiyatro
SERTDEMİR’DEN YENİ OYUN!

Alman Tiyatro Topluluğu Lokstoff! ile TANDEM kapsamında gerçekleştirdikleri ortak yapımın Almanya ayağı ‘Grand Hotel Abgrund’, mayıs ayında Stuttgart’taki metro istasyonunda sergilenmişti. Şimdi sıra İstanbul ayağı ‘Yokuşaşağı Emanetler’de. Oyun, 14 ve 15 Eylül saat 21.00’de Kumbaracı Yokuşu’nda, yani sokakta seyirciyle buluşacak.
Altıdan Sonra Tiyatro’nun yeni oyunuysa, ‘Ama Bu Hiç Olmadı’. Kara mizah türündeki oyun, Yiğit Sertdemir imzalı. Prömiyer ocakta.
Devam eden oyunlarsa şöyle: ‘Fail-i Müşterek’, ‘Karabahtlı Kardeşlerin Bitmeyen Şen Gösterisi’, ‘Gerçek Hayattan Alınmıştır’, ‘Barzo ile Konserve’, ‘Dertsiz Oyun’, İlyas Odman’ın fiziksel tiyatro işi ‘Başka Sesler’, kukla oyunu ‘Haz Makamı’ ve Palyaço Modern’in clown gösterisi ‘Seni Yenicem İstanbul!’. (212) 243 50 51.

Oyun Atölyesi
30’DAN FAZLA ÜLKEDE OYNANDI


Bu sezonun ilk oyunu ‘Pandaların Hikâyesi’nin provalarına 16 Ağustos’ta başladı, Oyun Atölyesi. Oyunları 30’dan fazla ülkede yayınlanmış ve oynanmış Matei Visniec imzalı eserde, uçlarda yaşayan bir kadın ve bir adamın aşk hikâyesi anlatılıyor. Kemal Aydoğan’ın yönettiği oyunda, Ebru Özkan ve Caner Cindoruk rol alıyor. Prömiyer 3 Ekim’de. Oyun Atölyesi’nin sevilen ‘Antonius ve Kleopatra’ ile ‘Testosteron’ oyunları da bu sezon sahnelenmeye devam edecek. Haluk Bilginer’i Antonius ve Zerrin Tekindor’u ise Kleopatra rolünde 25 Ekim’de, çok sevilen ‘Testosteron’u da 17 Ekim’de izleyebileceksiniz. Biletler, bu ay satışta. (216) 345 39 39.



İkincikat
YERLİ YAZARLAR YİNE ÖNE ÇIKACAK

İkincikat yeni sezona girerken adını değiştirdi. Daha önce ‘Sıfırnoktaiki’ adını kullanan grup, artık oyunları sahneledikleri mekânlarıyla adaş oldu. Sebebi, adres bulurken zorluk çekilmesi, isimlerin birbirine karışmasıydı. Gelelim oyunlara; İkincikat’ta yeni sezonda tam dokuz oyun izleyebileceksiniz. Bunların dördü Sami Berat Marçalı, Alper Kul, Özgür Özgülgün ve Emrah Serbes’in kaleminden ve yepyeni. Geçen sezon sonunda prömiyer yapan ‘Yalnızlar Kulübü’ ve ‘Disosya’ bunlardan yalnızca ikisi.
İkincikat’ın ilk göz ağrısı, Philip Ridley’in çocukluk korkuları üzerine giden ‘Korku Tüneli’ ve geçen sezonun ödüllü popüler oyunlarından ‘Aut’ ile ‘Limonata’ya da devam. (212) 292 32 47.

TiyatroHâl
5 YENİ OYUN


Doğrular: Avrupa felsefesini derinden etkileyen Albert Camus, ‘Doğrular’ oyununda insan hayatının herhangi bir ideal uğruna feda edilmesi sorununu işliyor.
Yaka Beyaz: Bir plaza çalışanının mahreminden taşralı ve şehirli olma kavramlarını sorguluyor. Oyunu Özer Arslan yazıp yönetti; Merve Engin, Serkan Altıntaş ve Mert Asutay rol alıyor.
Turnike: Bu oyunda turnike çarkı, pedofili ekseninde dönüyor... Nur Can Kara’nın yazdığı oyunu, Emrah Eren yönetti.
Eksik: TiyatroHâl’e Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde ‘Ümit Veren Yeni Tiyatro Grubu’ ödülünü getiren ‘Eksik’, üçüncü sezonunda yeni oyuncularıyla sahnede olacak. Özer Arslan’ın yazıp yönettiği eserde, üçüncü sayfa haberlerinden yola çıkılıyor.
Cadılar (Ç.O.): Roald Dahl’ın çocuk kitabından esinlenilerek hazırlanan ‘Cadılar’, çocuklara gerçekle gerçeküstünün birbirine karıştığı fantastik bir dünya sunacak. (212) 274 74 78.

İstanbul Şehir Tiyatroları
EKİMDE PERDE AÇACAK

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, yeni sezonda sahnelenecek dört yeni oyunun provalarına 1 Ağustos’ta başladı. Mehmet Murat İldan’ın yazıp Hülya Karakaş’ın yönettiği ‘Büyünün Gözleri’; Duşan Kovaçeviç’in yazdığı, Bilge Emin’in çevirdiği ve M. Nurullah Tuncer’e emanet ‘Dar Ayakkabıyla Yaşamak’, Anton Çehov’un yazdığı ve yönetmenliğini Engin Alkan’ın üstlendiği ‘Vişne Bahçesi’ ve Can Doğan’ın yazıp yönettiği çocuk oyunu ‘Ali Baba ve Kırk Haramiler’ yeni oyunlardan. Perde, ekimde açılacak.

BuluTiyatro
YENİ YOL ARKADAŞLARI

BuluT, yeni sezona yeni bir oyun, yeni yol arkadaşları ve kitabeviyle giriyor. Daha adını duyduğunuzda “Bu oyun kaçmaz” dersiniz ya hani, işte öyle yol arkadaşları edinmiş: Mirza Metin ve Merve Engin.
Geçen sezon sahneledikleri ‘Tetikçi’ oyununa bu sezon da devam. Ekimden itibaren her ayın ilk pazar günü izleyebilirsiniz. Yeni oyunsa, Destar Tiyatro’dan tanıdığımız Mirza Metin’in yönettiği, Ebru Nihan Celkan imzalı ‘Nerde Kalmıştık?’. Askerlik ve savaş deneyiminin önce birey, sonra toplum üzerindeki etkilerini tartışmaya açan oyun, ekimden itibaren her perşembe 20.30’da Sahnehâl’de.
‘Perdesiz Metinler’ ise, BuluT’un ilk kitap projesi. Serinin eylül ayında okuyucuyla buluşacak ilk kitabında Özer Aslan, Ayşe Bayramoğlu, Ebru Nihan Celkan ve Mîrza Metin’e ait birer oyun ve yazarlarla yapılan röportajlar, haklarında yayımlanan yazılar yer alıyor.
(212) 292 32 47.

gnlev
GÜVENLİK VE KONTROL ÇILGINLIĞI


Alternatif tiyatro gruplarından ‘gnlev’, geçen sezon sahnelediği ‘Yüksek Derece’ oyunuyla beğeni toplamıştı. İlk göz ağrıları eseri bu sezon yine izlemek mümkün. Ayrıca, ilk oyunun yönetmeni ve yazarlarından Turgay Doğan, bu sezon için yepyeni bir oyun hazırlığında: ‘Site’. Modern yaşamın ‘güvenlik ve kontrol’ çılgınlığını anlatan oyunun henüz cast’ı oluşturuluyor. Yakında provalara girecek ekibin oyuncu kadrosunda yer alacak isimlerden birkaçı şimdiden belli: Tolga Akman, Öykü Oktay, Emre Taştekin. (531) 837 41 37.

Merve Engin

HER DELİKTEN O ÇIKACAK!
Geçen sezon, tüm işlerinin üstesinden kendisinin geldiği oyunlarıyla, ‘tek kişilik dev kadro’ klişesini gerçek anlamda gözlerimizin önüne sermişti Merve Engin. Şimdiyse BuluTiyatro’yla işbirliği içinde. Başlı başına bir tiyatro topluluğu gibi çalıştığı için, ona ayrı bir başlık açma gereği doğuyor. Artık oyunlarının prodüksiyonunu BuluT üstlenecek, o da BuluT’un oyunlarında rol alacak. Bir de geçen sezon izlemeye doyamadığımız oyunları devam edecek, tabii. Kısacası, Merve Engin bu sezon neredeyse her delikten çıkacak!
BuluT’un ‘Nerde Kalmıştık?’ oyununda rol alan, TiyatroHâL’le ‘Yaka Beyaz’da da izleyeceğimiz Merve Engin ‘Kaplumbağalar Şişmanlamaz Çünkü Kabukları Vardır’ ve ‘Kıyıya Oturmanın Böylesi’ (artık adı ‘KIY-OT-BÖY’ oldu) ile kasım ayından itibaren her cuma Şermola Performans’ta olacak.


Yan Etki
GERİLİM DOLU KARA KOMEDİ

Yan Etki yeni sezona, Amerikalı genç yazar Mark Schultz’un ülkemizde ilk kez sahnelecek ‘Kurabiye Ev’ (The Gingerbread House) oyunuyla girecek. Eser, ‘daha iyi bir yaşam’ için insanlığımızdan ne kadar ödün verebileceğimizi sorgulayan gerilim dolu bir kara komedi. Ayrıca Yan Etki’nin geçen yıl çok konuşulan oyunu ‘Yalnız Batı’yı da bu sezon izleyebileceksiniz.

Ve Diğer Şeyler Topluluğu
AVRUPA’NIN EN GENÇ
EN İYİ YAZARINDAN ‘İZ’

VDŞT, 2006 yılından beri düzenlediği Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi kapsamında yazılan bir oyunla sezona merhaba diyecek. Ahmet Sami Özbudak’ın kaleme aldığı ‘İz’, üç değişik zaman diliminde altı değişik karakterin kesiştiği eski bir evde geçiyor. Özbudak, Almanya’nın Heidelberger Stückemarkt Festivali’nde Avrupa’nın En Genç En İyi Oyun Yazarı ödülünü almıştı.
Yeşim Özsoy Gülan’ın yazıp yönettiği ‘Yola Çıktığım Gün Sakin Serin Bir Sabahtı’ ise, yeni sezonda birkaç oyuncu değişikliği ve revizyonla sahnelenmeye devam edecek. Sanem Öge’nin performansıyla ‘Yılın Kadın Oyuncusu’ ödülünü alan ‘Yüzyılın Aşkı’ da sezon içinde turneye çıkacak. (212) 243 99 91.


Studio 4 Istanbul
TİYATRO SALONDAN TAŞACAK

Yeni oyunlarının adı, ‘Bugün Aşık Olucam’. Müzikal performans formatındaki oyunu, sezon içinde tiyatro salonu dışında, çeşitli bar, kulüp ve galerilerde de oynayacaklarmış. Onları, 4-5-6 ve 18 Eylül’de Garajistanbul’da izlemek mümkün. Geçen mayıs Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan oyunları ‘Olmamış Mı?’ da 17-19 Eylül’de Garajistanbul’da.
(541) 201 37 13.



Tiyatro Pera
İKİSİ YENİ TAM 8 OYUN


Tiyatro Pera, yeni sezonda iki yeni oyun sahneleyecek. İlki; Nesrin Kazankaya’nın yazıp yönettiği, İKSV ve Tiyatro Pera’nın ortak yapımı ‘Ah Smyrna’m Güzel İzmir’im’. Ekimde perde açacak. Diğer oyunsa, yine Nesrin Kazankaya’nın yazıp yönettiği ‘Akdeniz’ adlı müzikal. Bunlar dışında önceki sezonlardan altı oyun da hâlâ repertuvarda: ‘Kazaen (Beyoğlu’nda Çarpışmalar)’, ‘Vanya Dayı’, ‘Venedik Taciri’, ‘Quintet-Bir Dönüşün Beşlemesi’, ‘Rahat Yaşamaya Övgü (Brecht Kabare)’, ‘Şerefe Hatıralar (İstanbul 1955)’. (212) 245 44 60.

TiyatroArtı
TÜMÜYLE YENİLENDİ


Mekan Artı, tümüyle bir yenilenme sürecinden geçti. Mekânın iç tasarımından logosuna kadar değişikliğe giden TiyatroArtı’nın yeni oyunları şöyle:
Ödipus: Sofokles’in ‘Kral Oidipus’ metni; Brecht, Camus, Kundera gibi yazarların metinlerinden faydalanılarak yeniden yazıldı. Bu, Mekan Artı’nın klasik metinlerle denemeler yapmak adına geliştirdiği projenin ilk ayağı.
Şiddet Üçlemesi 2 – Şeker: Geçen sezon Şiddet Üçlemesi’nin ilki olan ‘Ayna’ oyununa ‘katılanlar’, serinin devamını merakla bekliyordu. Ayna, kadına yönelik şiddet üzerineydi. ‘Şeker’ ise merkezine çocuğa yönelik şiddeti koyuyor. Yine farklı bir sahneleme tekniğiyle sergilenecek.
Anne ve Babalar İçin Cinsel Bozukluklar Rehberi: İsviçreli yazar Lukas Bärfuss’un Avrupa’da çok ses getiren 2005 tarihli oyunu, aralıkta Mekan Artı’da izlenecek. Toplumsal ahlak ve cinsel tabular üzerine bir oyun.
Bize Yok: Aybike Esin Tumluer’in yeni projesi, Cumartesi Anneleri’ni anlatıyor.
Ayrıca, Tiyatro Artı’nın tek seyircilik projesi ‘üçKİŞİ’, bu sezon da sahnelenmeye devam edecek. (212) 224 57 56.



DestAR Tiyatro
ANTİGONE’Yİ GÜNCELLEDİ

DestAR, yeni sezona iki yeni oyun çıkaracak. Biri, Berfin Zenderlioğlu’nun Sofokles’ten esinlenerek, günümüz Türkiyesi üzerinden kurguladığı, hem yazıp hem de yönettiği oyunu ‘Antigone2012’. Provaları devam eden eserde, Rêşan Îlhan ve Mîrza Metîn rol alacak. Diğeriyse; Mirza Metîn’in yazıp yöneteceği ‘GOR’.
Geçen sezonlardan ‘Cerb’ (Deney), ‘Bûka Lekî’ (Plastik Gelin), ‘Dîsko 5No’lu’ ve ‘Reşê Şevê’ (Karabasan) adlı oyunları da sergilenecekler arasında. (555) 996 10 43.



Craft
HENÜZ İZLEMEDİNİZ Mİ?

Geçen nisan ayında açılmış çok genç bir tiyatro, Craft. Haliyle geçen sezonun ikinci yarısında sahneledikleri oyunlarla daha işleri bitmedi. Sami Berat Marçalı’nın yönettiği ‘Uğrak Yeri’ son senelerde alternatif tiyatro topluluklarımızca çokça sahnelenen Philip Ridley imzalı bir oyun. Mahalle baskısının bireyler üzerindeki psikolojik ve fizyolojik sonuçlarını sorguluyor. İpek Bilgin’le Barış Gönenen ikilisini izlemek keyifli. Oyun 28 Eylül Cuma akşamı 20.30’da sezonu açacak. Ekim ve kasım aylarında her cuma akşamı izlenebilir.
‘Kayıp’ ise Neil LaBute imzalı. Çağ Çalışkur’un yönettiği eserde Şenay Gürler ve Deniz Karaoğlu rol alıyor. Bir duyarsızlık, benmerkezcilik ve mağduriyet hikâyesi... 29 Eylül Cumartesi 20.30’da sezonun ilk oyunu oynanacak. Ekim ve kasım aylarında her cumartesi izlemek mümkün. (212) 249 49 66.

EKİP
HAYDİ PARTİ’YE!

Geçen sezon sahneledikleri ‘Largo Desolato’ oyunuyla adını duyuran EKİP, sezona 4 Eylül Salı günü yeni oyunları ‘Parti’yle başlıyor. Hafızayla tarih arasındaki sadakatsiz ilişkiyi irdeleyen Parti’nin yazar ve yönetmeni Cem Uslu. EKİP, her hafta salı günü Parti, her çarşamba ‘Largo Desolato’ sahneleyecek. Saat 20.00’de başlayacak oyunlar SahneHâl’in sahnesinde.
(506) 393 75 11.


http://www.hurriyet.com.tr/keyif/21354766.asp


23 Ağustos 2012 Perşembe

En Tatlı, En Şenlikli Bayram...

Kız Kulesi ile aşk tazeleyerek başlamıştık bayrama.








Lüleburgaz'da köy kahvaltısı, Çorlu'da kahve molası, Yeni Çiftlik'te erik rakısı derken birde baktık ki gelivermişiz kızancıkların düğününe:) Haydee.!






Şenlikli, bol kahkahalı Trakya maceraları ibibikler öterken geride bırakılarak İstanbul'a dönülür, İstanbul'a en güzel tepeden bakıp, en saklı bahçede közde Türk kahvesi içilerek bayram finali yapılır. Gelecek program : Yakında bu sayfada:)))













13 Ağustos 2012 Pazartesi

Trakya'da "Leyla" Bir Pazar Günü:)







Turgutbey Köyü'nün kokulu enfes üzümleri, Darülşifa'nın her derde deva müzikleri, Selimiye'nin görkemiyle sarhoş oluş, balıkpazarında ciğer tava ziyafeti, Kavala kurabiyesi ile tatlı bir mola ve Meriç'in kıyısında en köpüklü kahveyle günün finali. En özel, en "Işık"lı pazarımın özeti.. :)



17 Temmuz 2012 Salı

Karadeniz'de bir leyla... :)))
















Reyhan Sultan ile 7 yıllık dostluğumuzda birçok güzel şey paylaştık, bunların hepsi İstanbul'da olmuştu. Sınırlı zamanlara tiyatro seyretmeyi, İstanbul'u gezip fotoğraflamayı ve daha bir çok şeyi sığdırdık. Ve her defasında da birbirimize doyamadan ayrılmıştık.

Ve yine aynı şey oldu:)

Reyhan Sultan hep Samsun'a çağırıyordu, ama öyle bir iki günlüğüne değil, bir hafta, belki daha fazla.. Böyle söylemekte ne kadar haklıymış, gerçekten bir bildiği varmış:) Ah leyla ben, sanki niye daha önce fırsatını bulup kaçmamışım ki Samsun'a:))) ( bu arada leyla benim sahne adım )

Yine dardı vakitler ama kahkalar, gülücükler genişti... Sohbetler keyifli, geziler eğlenceli.

Öyle güzel anılar birikti ki, öyle güzel şeyler öğrendim ki bu muhteşem insanlardan.

Sanırım öğrendiklerimin en başında fön çekmek geliyor:))) Eh emir büyük yerden, sıkıysa öğrenme, zavallı Murat Abi şimdi seni daha iyi anlıyorum:)

Bir de ayakkabı maceramız var ki... Burada hiç yok ya, kalk git Samsun'dan ayakkabı al, ama alırken söylediğim şey geçerli, giydirmeye birinin gelmesi şart:)

Birlikte içtiğimiz ev yapımı limonatanın, o enfes alman pastasının, Yeşilırmak kenarındaki balık ekmeğin tadı ise hala damağımda. Tabi daha simitler, dondurmalar, biberler, Kantin'in pide ekmeksiz döneri, Nurşen'imin muhteşem çorbası, pideler, türk kahveleri, dalından yediğimiz erikler, dutlar, yemişler, kaçan otobüsün şerefine yenilen sütlü mısırlar var. Liste böyle uzar gider.

Ve gelelim Samsunlu çılgın fotoğrafçılara...

Ekibin bir kısmını Cumartesi bir kısmını da Pazar günü tanıdım.


Reyhancım başta olmak üzere her biri birinden renkli, neşeli, muzip sevgi dolu, güler yüzlü, ne eğlenmeye, ne fotoğraf çekmeye doymayan dünya tatlısı insanlar..

Ünye'ye gidiş ve dönüş yolunda arabada girilen gülme krizleri, Ünye sahilindeki mısır ve sürpriz dondurma partisi. Kadılar Yokuşu, Aydede Anaokulu ve Göbü Köyü'ndeki fotoğraf çekimleri. Ünye Müze Evi'ndeki Sabit Kalfagil söyleşisi.

Ünye'deki şenlik Cumartesi günü yaşandı, şenliğin devamı da Pazar günü At Çiftliği dönüşündeydi. Önce Seçkin Abla'lara Murat Abi ile face şakasıyla bir giriş yaptık, sonrası geldi zaten..

Birde uğrayacağımız her eve yaklaşırken Murat Abi'nin inmeyin gidiyoruz uyarılarına rağmen her birine gidip oturduk ya, bu daha da hoştu. Böyle diye diye sanıyorum 4 ev gezmesi yaptık:)

Samsun'da öğrendiğim bir şey daha; Samsun'da insanlar eve dönüyoruz dediklerinde sakın inanmayın, onlar için aslında eğlence daha yeni başlıyor:) En azından çılgın fotoğrafçılar ekibi için durum böyle:)



Dört dörtlük muhteşem bir dört gün...

Hayatımın en özel zamanlarından biriydi, kendimi hiç bu kadar özel ve mutlu hissetmemiştim. Hani Özen Yula demiş ya "Güldüklerinizle yaşayın, yaşadıklarınızla gülün. Ömrünüze bereket gelsin" işte sizlerle olmak tam da böyle bişey... Aranızdaki bu özel bağ, gönül dostluğunuz hiç bitmesin ve nazar değmesin.

Şu hayatta siz gibi dostu olana ne mutlu.

İyi ki varsınız, en kısa zamanda çok daha çılgın maceralarda buluşmak dileğimle:)

Kalbini Samsun'da bırakmış İstanbul'daki bir leyladan sevgilerle.. :)))